24 Ocak 2013

SARI PAPATYA ( Hikaye )

Karahindiba, nam-ı diğer  'Sarı papatya' / Hikaye.
Maho ( Mahmut ), annesi onu doğururken öldüğü için  'ben katil olarak doğmuşum.' diyordu. Babası ve üvey annesi tarafından devamlı dövülüp istenmediği için de 12 yaşında evden kaçıp İstanbul'a gelmişti.  Gidecek hiç bir  yeri olmadığı için de parklarda yatmış, çöplerden topladığı ekmekleri yiyerek, hırsızlık yaparak büyümüştü.

17 yaşında bir kavgada gözünün birini kaybedince,  adına bir de kör sıfatı eklenmiş.
Arkadaşları ile birlikte işledikleri bir suç onun üzerinde kalınca, 8 yıl yattığı cezaevi yılları onun için iyi bir eğitim olmuş.
Cezaevinden çıktığında artık o eski Maho değildir.  Hiç bir şeyden korkmayan, kimseyi sevmeyen, acımasız bir insan yapmıştır.  Cezaevi onu ıslah edeceğine  tam bir  canavar yaratmıştır.

Kör Maho, kısa zamanda kurduğu çetesi ile adını yeraltı dünyasında duyurur, artık o herkesin korktuğu ünlü bir mafya babasıdır.  İşlemediği suç, girmediği pis iş kalmaz, defalarca cezaevine girer çıkar, her defasında daha da güçlenir, namı her yer de duyulur.
Ancak sonunda  idam cezası  yiyince, artık onun için yolun sonu görünmüştür. Su testisi su yolunda kırılacaktır...
                                       xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kovuşa geldiğimde, tek boş yer onun ranzasında olduğu için alt üst yatmaya başlamıştık.  Maho  esmer,  iri yarı ve karanlık  bakışlı bir adamdı.  Fazla konuşmazdı, ancak söyledikleri kovuşta emir kabul edilirdi. Gardiyanlar da ondan mahkumlar gibi  çekinir ve korkarlardı.
Bir gün kitap okurken 'baksana!'  demesi ile başlayan diyaloğumuzun, o zaman  arkadaşlığa dönüşeceğini hiç düşünmemiştim.

 Ölüm cezası yargıtay tarafından da onaylanmıştı. İlkokul üçüncü sınıfa kadar gittiğinden,  gelen resmi  yazıları bana okutup açıklatıyordu.
Herkesin korkup yanından kaçtığı  bu insan,  belki de gazeteci olduğum için ilgimi çekmeye başlamıştı. Hayat hikayesini kendinden dinlemek  istiyordum.
Bir gün kovuşta çıkan bir kavga bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı. Artık her yere beraber gidiyor ve birlikte hareket ediyorduk.

Cezaevi avlusunda birlikte volta atmaya başlamıştık.  Çok az konuşan Maho, bana hayat hikayesini en ince detaylarına kadar anlatmaya başlamıştı.
Her şeyi daha  güçlü olmak için yaptığını söylüyordu. Kanun, hukuk onun için boş şeylerdi. Güçlü olanın her zaman haklı olduğunu, bunun için de kötü olmak, kimseye acımamak lazım diyordu.

En çok otuz yıldır gitmediği köyünü özlediğini söylüyordu, öğretmenini, köpekleri Karabaşı, beraber oynayıp okula gittikleri komşularının sarı saçlı kızı Elif'i  hala unutmamıştı. Ondan  söz ederken gözlerinin içi gülüyordu. Belki evlenmemiştir diyordu.

Kaçınca köyüne gideceğini, annesinin mezarını ziyaret edeceğini ve daha sonra da yurt dışına kaçacağını söylüyordu. Babasına olan kini hala geçmemişti, ondan söz ederken gözlerindeki nefret hala okunuyordu.

Bir gün yine avluda birlikte olta atıyorduk,  birden durdu ve yere  eğildi.  Ben yere  bir şey düşürdüğünü sandım.  Meğer, duvarın dibinde betonun çatlakları arasında bir karahindiba otunun çiçek açtığını görmüştü.
İlk defa onu bu kadar heyecanlı ve mutlu görüyordum. Bir yabani  çiçeği bu kadar çok değer vermesi beni şaşırtmıştı.
Maho, birden herkese buraya gelin diye bağırmaya başlamıştı. Mahkumlar ve gardiyanlar etrafımızda toplanmış, öyle bakıyorlardı. Maho, eli ile, ancak dikkatlice bakınca fark edilebilen karahindiba çiçeğini göstererek 'ona dokunanı yakarım!' dedi. Daha sonra da,  çiçeğin etrafını küçük bir çakıl taşı ile çizerek çember içine aldı.

Artık avluya çıktığımızda doğru karahindiba çiçeğinin yanına gidiyorduk. Betonun çatlaklarını genişletmiştik, karahindiba yaprak açmış, yeni tomurcuklar vermeye başlamıştı. Maho ona 'sarı papatyam' diyordu. Çocukluk aşkından sonra yok olan içindeki sevgi duygusunu,  bu çiçek yeniden uyandırmıştı.

Bir gece sabaha karşıydı, gardiyanlar Maho'yu  kovuştan götürmeye  geldiler. Bu kadar kısa zamanda infaz edileceğini hiç birimiz beklemiyorduk. Kaçmak için planlar kuruyordu, şaşkın ve korkmuştu, titriyordu.
Onu ilk defa böyle görüyordum. Bense ayağa kalkmış öyle duruyordum, ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşımı idam etmeye götürüyorlardı.
Yanımdan geçerken 'sarı papatyam belki bu gün yeni çiçek açmıştır' dedi.

Sabahleyin bir an önce avluya çıkmak, karahindiba çiçeğini yanına gitmek istiyordum. Perişan bir haldeydim, arkadaşım idam edilmişti.  Gardiyanlar, mahkumlar Maho'dan kurtuldukları için kovuşu bayram yerine çevirmişlerdi.

Sonunda karahindiba çiçeğinin olduğu havalandırma alanına  gelmiştim.  Gardiyanlar  Kör Maho'nun 'sarı papatya'sını çoktan çiğneyip ezmişlerdi.  Gece arkadaşım  idama giderken ne yapacağımı bilememiş,  arkasından baka kalmıştım.  Ezilmiş olan  karahindiba çiçeğini yerden  aldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.

2 yorum:

  1. Korkunç cinayetleri işleyenlere karşı ne çok ön yargılarımız var,Oysa onların da bu öyküdeki gibi yaşattıkları sevgileri olduğunu keşke görebilenler çok olsa...Dogayı ,hayvanı seven sonunda insanı da sevecektir.Çok duygulandığım bir öykü okudum teşekkürler Öğretmenim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Arzu Hanım.
      Bende sizin gibi düşünüyorum,özellikle çocuklarımıza doğayı doğru bir şekilde öğretim sevdirmemiz gerekir. Onların kafalarından doğayı bilinmeyen,korkulan bir şey olmaktan çıkarıp bizi gerçeklere ve mutluluğa götürecek yol olduğuna inandırmalıyız.Sevgiyle kalın.Öğretmenim.

      Sil

Reklam amaçlı ve bitki isteği ile ilgili yorum göndermemenizi rica ederim. Bitki, çiçek satmadığımı bir kez daha belirtmek isterim.