8 Haziran 2016

ORTANCA ÇİÇEĞİ ( Hydrangea macrophylla )


Ortanca çiçeği ( Hydrangea macrophylla  )

Yurdumuzda  Hydrangeaceae / ortancagiller familyasın hydrangea cinsinden olan  bitki türlerine genel olarak  ortanca denir.  Çalı, küçük ağaç ya da sarılıcı  bitkilerden oluşan çok fazla ( 73  )  türü vardır.   Anavatanı Japonya, Uzak Doğu Asya ve Amerika'dır.  Bunlardan bazıları çiçekleri güzel olduğu için, dünyada  süs bitkisi olarak yetiştirilir.  Ülkemizde daha çok !büyük yapraklı ortanca!  ya da 'Fransız ortancası' (Hydrangea macrophylla ) ve daha önce bu türün altürü kabul edilen Hydrangea serrata ( dağ ortancası / danelbaşlı ortanca  )  türü ve kültür çeşitleri  yetiştirilmektedir. Ayrıca  meşe yapraklı ortanca, alaca yapraklı ve sarmaşık formunda türlerine de az da olsa  rastlanır.  

Dantelbaşlı ortanca çiçeği / Dağ ortancası 
( Hydrangea serrata   ). Çiçekleri ve yaprakları daha küçüktür. 

Ortanca çiçeği, ılıman iklimlerde yetişir, fazla sıcağı sevmez, soğuğa kısmen dayanıklıdır. Direk öğle güneşi almayan aydınlık, humusça zengin, nemli ve  yarı gölge yerleri sever.  Karadeniz ve Marmara bölgelerimizin iklimi ortanca  çiçeği  için daha uygundur. Çiçekleri, sürgünlerin ucunda şemsiyemsi - bileşik salkım oluşturur ve uzun ömürlüdür
Ortanca çiçeğinin kökleri yüzeydedir, bu nedenle susuz kaldığında yaprakları ve çiçekleri solar.  Suyu sevmesine rağmen, aşırı sulama  bitkinin köklerine zarar verir. 
Ortanca çiçeği, kışın soğuk geçen yerlerde ilkbaharda, Akdeniz iklimi görülen yerlerde ise sonbahar ve kışın  budanmalıdır. Yanlış ve zamansız budandığında çiçek açmaz. Bitki budanırken toprak yüzeyinden en az 20 cm. yukarıdan kesilmelidir. 

Ortanca çiçeğinin rengi  toprağın asit değerine (pH ) bağlıdır.

Ortanca,  beyaz, mavi, pembe ve kırmızı renklerde çiçek açar. Satın aldığınız pembe renkli bir ortanca çiçeği, diktiğiniz yerde mavi  renkte çiçek açabilir. Toprağın pH'ına tepki verir, rengini toprağın asit oranı, yani  pH  değeri belirler.
Ortanca,  pH  değeri düşük, asidik topraklarda mavi renklerde çiçek açarken, pH değeri yüksek olan alkalinli ( bazik ) topraklarda, pembe ve kırmızı renkli çiçek açmaktadır. Kireç oranın  çok  yüksek olması  yapraklarında sararmalara yol açar. 

Doğal rengi beyaz olan ortanca çiçeğinin mavi çiçek açtırmak için, toprağına çam yaprağı ve büyük baş hayvan gübresi verilmesi, asit oranını yükselteceği için  yararlı olabilir.  Tarım kireci toprağın asit oranı oranını düşürür,  pembe ve kırmızı çiçek açması için faydalıdır.
Karadeniz bölgesinde ortancaların daha çok mavi renkli çiçek açmaları, burada toprağın asit oranın yüksek olmasından dolayıdır.
Ortanca çiçeğinin fazla bilinmeyen bir özelliğide, taze yapraklarının yenmesi ve kurutulunca çayının olmasıdır. 

Daha çok park ve bahçelerde  yetiştirilen ortanca çiçeği büyük kaplarada yetiştirilir.   Ancak  ortanca  kapalı yerleri sevmez.Kışin soğuklanmaya ihtiyacı vardır. Ancak  kışın fazla  soğuk geçen yerlerde saksıya dikmekte yarar vardır.  Ortanca çiçeği, kökten ayırma ve çelikle üretilmektedir.

Ortanca çiçeği ( Hydrangea macrophylla )
Giresun

Ortanca çiçeği ( Hydrangea macrophylla )
Giresun 

Dantelbaşlı  kırmızı renkli ortanca çiçeği
(  Horttensia  serrata )
Mavi renkli ortanca çiçeği
(  Horttensia  macrophylla )
Ortanca çiçeği (  Horttensia  macrophylla )
Ortanca çiçeği (  Horttensia  macrophylla )

Meşe yapraklı ortanca ( Hydrangea quercifolia )

Kaynaklar. Vikipedi, Türkiye'nin Bütün Ağaçları Ve Çalıları ( Ünal Akkemik )
( Bu yayın son olarak 07. 06. 2022 tarihinde güncellenmiştir. ) 

3 Haziran 2016

MANASTIR'IN ORTASINDA VAR BİR HAVUZ


Bitola Saat Kulesi, Makadonya
(  17. yüzyılda Osmanlılar tarafından yapılmıştırılan  ve Bitola'nın sembolu kabul edilen saat kulesi )

Balkan gezimizin sonuna doğru Ohrid'den Makedonya'nın ikinci büyük şehri olan Bitola'ya hareket ediyoruz. Manastır, 1382 yılında, Sultan I. Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılmış ve Balkan Savaşları sonunda  ( 1912 ) kaybedilmiştir. Osmanlılar zamanındaki adı Manastır olan Bitola'nın, Cumhuriyetimizin  kurucusu  Atatürk'ün hayatında  önemi bir yeri vardır. Bilindiği gibi Atatürk, askeri  lise eğitimini  ( 1896 - 1898   ) Manastır Askeri İdadisi'nde  görmüştür.

Manastır'a gelirken, II.Abdülhamit'e tekrar meşrutiyeti kabul ettirmek için dağa çıkan Resneli Niyazi Bey'in  sarayının önünden geçiyoruz.

Hürriyet kahramanı Niyazi Bey'in, Fransa'daki Versay'ı  ( versailles )  örnek alarak
 yaptırdığı sarayı ( Resne / Makedonya )
II. Meşrutiyetin ilanından sonra hürriyet kahramanı olarak ilan edilen Resneli Niyazi Bey, her yere dağda bulup evcilleştirdiği geyik ile gidermiş. Bu nedenle 'geyik' hürriyet sembolü (Gazal -ı Hürriyet ) kabul edilmiştir. ( Vikipedi )
Daha sonra koruması tarafından öldürülen Niyazi Bey, "Ne şehittir ne gazi, pisi pisine gitti Niyazi" sözünün de doğmasına neden olmuştur.

Manastır'ı çevreleyen karlı dağlar / Makedonya 
530 yıl (1382 - 1912 ) Osmanlı yönetimi altında kalmış olan Manastır, ayni zamanda Osmanlıların Avrupa topraklarındaki en önemli askeri üstü ( 3.Ordunun merkezi ) olmuştur. Günümüzde Kuzey Makedonya Cumhuriyeti sınırları içinde bulunmaktadır. Baba Dağı'nın eteklerinde ve Dragon Nehri'nin kıyısında kurulmuştur. 
Büyük İskenderîn babası olan II.Filip'in Heykeli 
( Manolya Meydanı, Bitolla )

Manolya Meydanı, Savaş Anıtı
( Bitola / Manastır, Kuzey Makedonya  )
Osmanlılardan kalan Bedesten ( Kapalı çarşı ), Bitola

Bitola'da ilk  önce; Saat Kulesi, Yeni Cami, İshakiye Cami, Bedesten ve II.Filip'in  heykelinin bulunduğu Manolya Meydanı'nı geziyoruz. Burada ayrıca, Osmanlılar zamanından kalma türkülere konu olmuş  bir havuz ve  tarihi bir de  çeşme var.
Eski adı Hamidiye Caddesi olan Şirok Sokağı 

Bitola'nın en önemi ve işlek caddesi olduğu belirtilen Şirok sokağı ( Hamidiye Caddesi ), Manolya Meydanı'ndan başlıyor.  Şirok ( shirok ), 'geniş sokak' demekmiş, araç trafiğene kapalı, cadde üzerinde Türkiye Konsolosluğu  da bulunuyor.

Manastır'ın en önemli caddesi olan Şirok sokak
 ve Türkiye Konsolosluğu

Osmanlılar zamanındak adı Hamidiye caddesi olan Şirok sokağı, Mustafa Kemal ile Eleni Karinte  arasında yaşandığı söylenen, hüzünlü bir aşk hikayesinin de geçtiği bir yer olması bakımından,  burayı gezmek için gelenlerin ayrıca   ilgisini çekiyor. 
 
Şirok ( shirok ) Sokağı'ndaki Eleni Karinte'nin yaşadığı tarihi ev. 

Şirok sokakta kısa bir yürüyüşten sonra, Eleni Karinte'nin yaşamış olduğu iki katlı ve balkonlu evin önüne geliyoruz. Atatürk, sık sık geçtiği bu caddede,  balkonda  gördüğü  Eleni'ye  aşık olur.
Türkiye'de çok  bilinmeyen, Atatürk'ün bu öğrencilik yıllarındaki  aşkı ( o zaman  15- 16 yaşlarında olmalı ), Bitola'ya  gelen turistlerin en  büyük  ilgi odağı oluyormuş. Gerçi böyle bir aşk yaşanmış mıdır? yoksa bu bir efsane midir tam olarak  bir şey söylemek mümkün değil. Atatürk'ün hayatını anlatan tarihi kaynaklarda bahsedilmeyen  bu hüzünlü aşk  hikayenin tek belgesi, Eleni Karinte'nin yazdığı kabul edilen ve şimdi Manastır Askeri İdadisi Müzesi'nde bulunan  bir mektuptur.*

Söylentilere göre, Eleni'nin babası din farkı nedeniyle  bu evliliğe karşı çıkar, onu eve kapatır ve başka biriyle evlendirmek ister. Elen'i, mektubundan anlaşıldığına göre aşkından hiç bir zaman vazgeçmez. Atatürk'ün bu mektuptan  haberi olmuş mudur bilinmiyor. 

İşte, Eleni Karinte'nin Atatürk'e yazdığı o aşk  mektubu.

                                                                 Kemal Atatürk'e,
Herhangi bir zamanda ve yerde!


Çok seneler geçti, ben halen her gün  içerisinde senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kağıttaki gözyaşlarımı göreceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. 

Mektubumu okurken başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt ve kendine  sor; "Manastırlı Eleni Karinte adında birinin, bir günlük tanıdığı ve aşık olduğu adama bütün ömrünü harcamış olduğuna inanıyormu?'
Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendine hiçbir şey söyleme. Senin kadar mutlu olmasını diliyorum.
Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan , seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğini bilmeni istiyorum! Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum.
Babam vefat etti. Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağlamadım, biliyorum ki tüm kilitleri boşuna harcadı. 
Beni evlendireceği adamı sadece bir kere gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine , 'Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum' dedim. Bir daha da görmedim.
Babam beni hiç affetmedi, bende kendisini. Ölümünden bir kaç gün önce yanına çağırdığında, ' Eleni biliyorum yanlış yaptım, hiç bir zaman iyi bir baba olamadım' dedi. ' Affetmeni istemiyorum, sen de isteme benden.Allah ikimizi affetsin. Senin için en iyisini isterken en kötüsünü yaptım' dedi.
Babam kötü bir adam değildi.
O zamanlardaki  gibi artık genç ve güzel değilim. 
Tüm ömrüm bir gün içerisinde.
Ebediyen seni seven ve seni bekleyen Eleni Karinte.



Şimdi müze olan Manastır Askeri İdadi'sini gezdikten sonra, Atatürk'ün doğduğu  Yunanista'nın Selanik kentine gitmek üzere Bitola'dan ayrılıyoruz. Yolda rehberimiz, müzede gördüğümüz ancak okuyamadığımız  Eleni Karinte'nin Kemal Atatürk'e yazdığı, yukardaki duygu dolu mektubunu okuyor. Otobüste derin bir sessizlik oluyor, Eleni'nin mektubu her birimizi bir yerlere,  öğrencilik, gençlik  yıllarımıza götürüyor.

Restore edilmekte olan Yeni Cami ( Kadı Mahmud Camii )
  ve türkülere  konu  olan havuz.

Daha sonra hep beraber, Atatürk'ün çok sevdiği 'Manastır'ın ortasında var bir havuz' türküsünü söylemeya başlıyoruz.Neşemiztekrar yerine geliyor. Bu arada rehberimiz, Atatürk'ün babasının ölmümünden  sonra  kızkardeşi Makbule  ile beraber bir süre yaşadığı Langaza'dan geçmekte olduğumuzu söylüyor. Atatürk,  kızkardeşi Makbule ile beraber burada, dayısının çiftliğinde bakla tarlasına gelen kargaları kovalamıştır. 

Atatürk'ün üç yıl okuduğu Manastır Askeri İdadisi 
( Bitola / Kuzey Makadonya )

Şirok ( shirok ) Sokak, Bitola / Makadonya

Eski Rus Kcnsolosluğu 

Sekiz gün süren Balkan gezimizi, Yunanistan'ın Selanik ve Kavala şehirlerini gezerek tamamlıyoruz. Beş yüz yıl Osmanlı yönetimi altında kalmış olan bu topraklardan, karmaşık duygular içinde ayrılıyorum.   

28.05.2016 

( * Bu mektup, şimdi müze olarak kullanılan Manastır Askeri İdadisi'sinde bulunmaktadır. Bu hikaye ayrıca, 2013 yılında Makedon yönetmen  Aleksandor Popouski tarafından 'Balkan Is Not Dead / Balkanlar Ölü Değildir' adı ile sinemaya aktarılmıştır. )

21 Mayıs 2016

BAHÇEMİZİN YENİ YARAMAZLARI

Geçen yıl üç yavrusu olan ( sadece biri yaşıyor )  bahçemizin kedilerinden Sincap'ın bu yıl dört yavrusu daha oldu. Doğunca bizden sakladığı  yavrularını, geçen hafta, daha  çok küçük olmalarına rağmen bahçeye taşıdı. Anlaşılan dört yavruya tek başına bakmak zor geldi, sanırım.

İşte sevimli yaramazlardan renkli görüntüler.

'Sincap' adını verdiğimiz kedimiz ve yavruları.
Yeni evleri
Kedi ailesi
Baba kedi ( panço / siyah beyaz olan )  ve abla kedi  ( gülcan / geçen yıl doğmuştu  )
Tek oyuncakları çizmelerim.




Anne ve baba kedi, birbirlerini çok seviyorlar







Şimdi uyku zamanı           
Çizmeli kedi
                        
                                                        BİR AY SONRA  ( Güncelleme )

                                                      Erkek Kedi Yavru Kaçırdı

Küçük yaramazlar bayağı büyüdüler, bu arada  zaman zaman beni de kızdırıyorlar. Artık sepetlerinde yatmıyorlar. balkondaki  saksıların üzerinde yatmaya başladılar, ne yaptıysak  engel olamadık, canım çiçeklerimi haşat ettiler. Kapıdaki sinekliğe  tırmanmayı çok seviyorlar, tel kafesler bozulmaya  başladı. Ne yapalım gülü seven dikenine katlanırmış.

Yeni mekanları saksılarım.
Siz olsanız ne yaparsınız?


Bu yazımı asıl güncellememin nedeni ise, dün ( 18 06 2016 ) yaşadığımız ilginç bir olay. Doğrusu böyle bir şeyi başkası anlatsa ben inanmazdım.
Panço ( erkek kedi ), dün bahçeye ağzında yeni doğmuş bir kedi yavrusu ile geldi.  Ne yapacağımızı şaşırdık, yeni doğmuş bu yavruyu belli ki annesinin sakladığı yerden bulup / çalmış,  getirmişti.  İyi bir şeymiş gibi bir de  bana sürtünerek kendini sevdirmek istiyordu.  Yavruyu  bizim yaramazların annesine ( Sincap ) götürdüm, belki emzirir, sahiplenir diye. Sincap, tepki vermedi, sadece baktı. Ancak bunu gören kendi yavruları, geçen yıl doğurduğu "Gülcan" da dahil olmak üzere kıskanarak annelerinin etrafını sardılar, emmeye başladılar. Sonuç olarak ne  yaptıysak olmadı. Bu arada kedileri çok seven kızımı aradım, ne yapabilirdik. Şırınga ile sulandırılmış  süt vermemizi söyledi. Bunda biraz başarılı olduk sanırım. Bu sabah kalktığım da yaşıyordu, yeniden süt vermeye çalıştım, bana üşümüş gibi geldi, vücudu çok soğuktu.  Bakalım onun hayatta kalmasını sağlayabilecekmiyiz.

Yeni güncelleme ( 20 06 2016 ) : Maalesef bu inanılması çok zor olay bugün yine arkasında bir takım sorular bırakarak noktalandı.Öğle saatlerinde süt verdikten bir müddet sonra yavrunun bu seferde sebetinden kaybolduğunun farkına vardık.Bu defa kim yavruyu kaçırmış olabilir bilmiyoruz, annesi mi buldu, yoksa Panço tekrar başka bir yere mi götürdü anlayamadık.Bir önemli ihtimalde yavruların annesi olan Sincap'ın geçen yıl doğurduğu büyük yavru Gülcan;  çünkü benim yavru ile ilgilenmemden rahatsız olduğunu açık açık gösteriyordu. Bir defasında boynundan tutmuş götürmeye çalışırken elinden almıştım. Tek tesellim ise; benim kontorulümde iken ölmemiş olması. İşte böyle!

Yeni doğmuş kedi yavrusu
Ne yapmak istiyor dersiniz? Erkek kedilerin yeni doğan yavruları, anneleri ile  çiftleşmek amacı ile öldürdüğü biliniyordu ama, kaçırmasının sebebi ne olabilir dersiniz?

Çok da güzel değil mi?


Kedilerin kıskanç olduğunu biliyormuydunuz?
Sadece baktı.