|
Cezayir menekşesi ( Ölüm çiçeği ) |
İdam cezası ile bir çiçek arasında nasıl bir ilişki olduğunu merak ettiğini tahmin ediyorum. Ancak, ben önce idam cezası ( bana göre ceza değil ) konusundaki düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Sonra da bu çiçekle ilgili yazdığım küçük bir hikayem var, umarım beğenirsiniz.
İdam cezası, bence sadece hukukçuları değil herkesi ilgilendirmektedir. Çünkü, burada söz konusu olan yaşama hakkımızdır.
Öğretmen olduğum için; cezanın insan üzerindeki etkilerini az çok gözleme imkanım oldu. Kötü muammele ve korkuya dayanan bir cezanın ıslah edici bir yanı yoktur. İdam ise suçluya hiç bir şans tanımamaktadır. Halbuysa ceza yapıcı olmalıdır.
Kötü muamele ve idam ıslah edici değildir, intikam almaya yönelik hareketlerdir. Bu tür cezalar çağdışıdır. Bu nedenle demokratik, çağdaş devletlerde işkence ve idam cezaları kaldırılmıştır.
İdam cezasını savunanların bunun bir çözüm olmadığını artık görmesi gerekir. Nitekim, yapılan bütün araştırmalar idam cezasının caydırıcı olmadığını ortaya koymaktadır.
Son zamanlarda idam cezasının tekrar gündeme getirilmesi ise, demokrasimiz açısından son derece düşündürücüdür. Beni asıl endişelendiren ise, bu tür düşünenlerin toplumumuzda artmaya başlamış olmasıdır. İdam cezası geri gelirse, bu suçları işleyenlerin azalacağı sanılmaktadır. Halbuki, yapılan araştırma ve istatistiklere baktığımızda bunun tersi olduğunu görüyoruz. En fazla suçun idam cezası olan ülkelerde işlenmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Devletin temel görevi insanların yaşama hakkını güvence altına almaktır. Başkalarına zarar verenlere ise engel olmak ve ıslah etmektir. Bu konuda verilecek cezalar insan haklarına ters düşmemelidir.
Kişiler farklı düşünebilir, idam cezasının yararlı olacağına inanabilir. Kendilerine yapılanların öcünün devlet tarafından alınmasını isteyebilirler.
Ancak devlet kişiler gibi duygusal hareket edemez, hukuka uygun hareket etmek zorundadır. İnsan haklarına saygılı olduğunu kabul etmiş, bu konuda uluslar arası antlaşmalara imza atmış bir ülke olarak geri dönemeyiz, dönmemeliyiz.
Sonuç olarak diyeceğim şudur şudur ki; idam çağ dışı bir uygulamadır, ceza değildir.
Gelelim cezayir menekşesi ile idam cezası arasındaki ilişkiye. Yurdumuzda doğal ve kültür olarak yetişen cezayir menekşesi ( vinca ), otsu ve yer örtücü bir sarmaşıktır. Anavatanı Avrupa ve Asya kıtasıdır. Çoğu ülkede, bizdeki gibi cezayir menekşesi adı ile tanınır. En büyük özelliği, çiçeklerinin insanı etkileyen rengidir. ( Bu çiçeği daha iyi tanımak için
burayı tıklayabilirsiniz ).
Cezayir'in kurtuluş mücadelesini anlatan, bir çok şarkı sözü ve şiir yazarına ilham kaynağı olmuştur.
Bu çiçeğin idam cezası ile olan ilişkisi ise bir efsaneye dayanır. Bu efsaneye göre; eskiden idam edilecek mahkumların yakalarına cezayir menekşesi takılırmış. Bu nedenle cezayir menekşesi'nin bir adı da 'ölüm çiçeği' dir.
CEZAYİR MENEKŞESİ ( Hikaye )
Kara Davut, o zamana kadar onlarca insanı idam etmiş ünlü bir cellattı. Bu defa ise, ilk defa bir kadın mahkumu asacaktı. Genç kadın, doğan çocuğunu öldürdüğü için idama mahkum edilmişti. Kadın, mahkemede, çocuğun tecavüz sonucu, kendi iradesi dışında istemeden olduğu için öldürdüğünü söylemişti.
Henüz sabah olmamıştı, koca şehir uykudaydı, iki gardiyan mahkumu darağacının kurulduğu avluya getirmişlerdi. Kara Davut, kadını ilk defa görüyordu, gözleri çok güzel ve etkileyiciydi. Kara Davut, bu gözleri sanki daha önce de görmüş gibi olmuştu. Genç kadın 'Ben suçsuzum, beni asmayın', diye durmadan ağlıyordu.
Kara Davut, sehpaya doğru yaklaşırken genç kadının son sözleri 'Beni asma BABA, ben suçsuzum.' olmuştu. Biraz sonra hareketsiz kalan genç kadının gözleri, şimdi çok daha etkileyici ve ürkütücü bir hal almıştı. Adeta 'Beni suçsuz yere astınız, bunun hesabını vereceksiniz' der gibiydi.
Hiç evlenmemiş ve kimsesi olmayan bu adama ilk defa biri, üstelikt de idam ettiği bir kadın 'baba' demişti.
Kara Davut, bu anı bir türlü unutamıyordu, artık genç kadının korkunç bakışları gözünün önünden hiç gitmiyordu. Durmadan bu gözleri daha önce nerede gördüğünü düşünmeye başlamıştı.
Birden oturduğu yerden kalkmıştı Kara Davut, adeta koşarak yürümeye başlamıştı, bu gözleri nereden hatırladığını çıkarmıştı.
Hiç arkadaşı olmayan bu adam, zaman zaman bir parka gider ve etrafını mavi çiçekli bir yer sarmaşığın kapladığı, bir ayağı kırık olduğu için kimsenin oturmadığı bir kanepede oturur ve burada bir süre vakit geçirir, etrafını seyrederdi. Bazen de yemek için aldığı simiti yanına gelen kedilere verirdi. İşte idam ettiği genç kadının gözleri, bu kenepenin etrafını saran sarmaşığın çiçeklerinin rengiyle tıpa tıp aynısıydı.
Kara Davut, her zaman oturduğu parktaki yere gelmişti. kanepe yoktu, belki de kırık ayağını tamire götürmüşlerdi. Sarmaşık kanepenin olduğu yeri de kaplamıştı. İçinden götüreli çok olmuş dedi. Daha önceleri rengi güzel olduğu için dikkatini çeken bu sarmaşığın çiçekleri, baktıkca 'Beni asma baba' diye yalvaran genç kadın gözlerinin önüne geldi. İlk defa bir mahkumu astığına pişman olmuştu. Kendini suçlu hissediyordu, para karşılığı bir insanını canı almıştı. Yerdeki sarmaşıktan bir dal kökledi, kendine 'baba' diyen bu genç kadının mezarına götürerk dikti. Bu bir cezayir menekşesiydi. Kara Davut, o günden sonra bir daha cellatlık yapmadı ve ölünceye kadar kızım dediği o mezarı ziyaret edip cezayir menekşelerine baktı.
A Kadir Bekçi.