30 Nisan 2013

KAMKAT ( Kumkuat )

Kamkat / Kumkuat  ( Citrus fortunella 'Margarita' ya da Citrus japonica  )
Kamkat ( kumkuat, kumkat, kız portakalı  da denir), hem dekoratif bir süs bitkisi, hemde meyveleri yenen  küçük bir ağaçtır.  Üstelik bunun için bahçenizin olmasına da gerek yoktur, balkonda, salonda da yetişir.  

Kamkat ya da kumkuat ağacı  ( Citrus japonica ya da Citrus fortunella ) 

Kamkat, portakal, mandalina gibi turunçgil ( rutaceae )  türüdür. Küçük bir ağaç olduğu için saksıda da yetiştirilir. Yetiştirilme şartları diğer narenciye türler gibidir. Soğuğa diğer turunçgil türlerinden daha dayanıklıdır.  Saksıda da yetiştiği için, iklim şartlarının  elverişli olmadığı yerlerde de yetişir. Akdeniz ve Ege bölgelerimizde daha çok bahçede yetiştirilir. 

Kamkat ağacım bu yıl ilk meyvelerini verdi.

Çin'de doğal olarak yetişen ve 'Altın portakal' denilen kamkat, 19. yüzyılda Robert Fortune tarafından Avrupa'ya getirilmiştir. Bilim dünyasında ki adı, Citrus fortunella 'Marginata' ya  da Citrus japonica dır.  Yurdumuza  Batum üzerinden gelmiştir.

Kamkat, şekil olarak limona benzesede  rengi  portakalı andırır, çok tatlı değildir. Çok fazla  kültür formu vardır.   Dişi ve erkek organları ayni çiçek üzerinde  ( erselik ) olduğundan kendine verimlidir, tyani tek başına meyve verir. Süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanması popülaritesini artırmıştır.
Diğer turunçgiller aksine,  tatlı kısmı kabukları olduğu için soyulmadan yenilir. Ayrıca reçeli, likörü yapılır, meze olarak da kullanılmaktadır.

Kamkat, diğer turunçgil türlerine göre daha geç çiçek açar ve meyve verir. Yerini severse yediveren bir özellik gösterir.  Meyveleri çok  uzun süre ağaçta kalabilir, ancak,gelecek yıl meyve vermesi açısından olgunlaşan meyvelerini toplamakta yarar vardır.
Kamkat, hem oldukca dekoratif olduğundan, hem de meyveleri yendiği için herkesin,  özellikle bahçesi olmayan bitki severlerin yetiştireceği güzel bir bitkidir. 

Kamkat ( Citrus fortunella / Citrus japonica  )   meyveleri 

Kamkat çiçeği
Kamkat ağacı (  Kültürpark / İzmir. )
( Kamkat ile karıştırılan  bir başka turunçgil türü olan 'Kalamondin / KalamansiCitrus x microcarpa ya da Citros madurensis ) tanımak için linki tıklıyabilirsiniz.  .http://kadirbekci53.blogspot.com/2011/08/kalamondin.html )

24 Nisan 2013

CANAVAR OTU ( Orobanş )

Canavar otu  ( Orobanche sp ) ve konakçısı  kişkiş otu ( scandis pecten - veneris ).
 
Bahçemin değişik  yerinde biten ve gittikçe çoğalan garip bitkinin, adının canavar otu olduğunu bu yıl öğrendim. Hani bazen çok sevdiğimiz tarafından  ihanete uğrayınca 'Koynumda yılan beslemişim' deriz ya, meğer ben de yıllardır  kır çiçeği diye canavar otu yetiştiriyormuşum da haberim yokmuş.
İşin şakası bir yana, bu bitkiye tanımıyorsanız neden  canavar otu dendiğini merak etmişsinizdir sanırım.
Çiftçilerin baş belası olan bu  bitkyi, gelin  biraz daha yakından tanıtayım.

Canavar otu bitkisi ( Orobanche sp. )

Eskiden halk arasında  verem otu ( Eskiden verem tedavisinde kullanıldığı için. ) denilen  canavar otu / orobanş  ( orobanche  ) tam asalak bir  bitkidir  ( Birde ökse otu gibi, ağaç dallarında yetişen yarı asalak olan bitkiler vardır. ). Tam asalak bitkiler klorofilsiz olduklarından ( yaprakları yoktur ) fotosentez yapamaz, bu nedenle besinlerini ve su ihtiyaçlarını başka bitkilerinkinden temin etmektedirler. Bu durum konakçı bitkinin zamanla  zayıflamasına, hatta  ölmesine neden olmaktadır.

Canavar otu, kültürü yapılan domates, patates, tütün, ayçiçeği, pamuk, havuç ve baklagiller tarlalarına büyük zarar vermektedir.  Bu yüzden adına  'canavar otu' denmesi çok da haksız sayılmaz.  Ancak bu yüzden  bitkiyi suçlamak anlamsızdır.

Orobanş ( orobanche ) cinsinin dünya üzerinde 100, Türkiye'de ise  40 kadar türü bulunmaktadır. Canavarotugiller ( Orobanchaceae )  familyasının orobanche cinsinden olan bu bitki türlerinin hepsi de otsudur.  Çiçekleri adaçayı çiçeğini andırır, türüne göre rengi  değişir. Yalancı köklerini konakçının köklerinin içine  sokarak onun suyunu  ve besini emerek yaşar.   Tarım alanlarında çıkması durumunda ürünlere büyük zarar verirler.

Canavar otları bazı yörelerimizde şu adlarla bilinir:  Yergöbeği, Zıpır, Kazık, Bahçecanavarı, Yersiki, Göge otu, Davun otu, Verem otu ....vs. gibi değişik adlarla bilinmektedir.
( Kaynak: Türkiye Bitki Adları Sözlüğü / Turhan Baytop, Türkiye Bitkileri Sözlüğü / Prof.Dr. Ertan Tuzlacı ).

Canavar otu / Orobanş ( Bahçemden )

Her canavar otu çok küçücük binlerce tohum verir. Uygun koşullar oluşuncaya kadar bunlar yıllarca toprakta ölmeden beklerler ve  konukçu denilen besleneceği bitkiye rastlayınca kökünde çimlenir. Daha sonra da sanki o bitkiyle hiç bir ilişkisi yokmuş gibi uzakta bir yerde, masum bir kır çiçeği edası ile ortaya çıkar. İlk defa görenler onu yabani bir orkide ( salep ) türü  sanabilir.
Canavar otunun yayılmasını önlemek için, tohum vermeden önce  koparılması gerekir. 

Canavar otları ( Doğadan )

Sarı renkli bir tür canavar otu

Canavar otu ( konakçısı marul ) 

( Bu yayın son olarak 09. 05. 2021 tarihinde güncellenmiştir. )

18 Nisan 2013

KANLI ÇINAR

Kanlı Çınar ( Bu bir ağaç hikayesidir ) 
Yaşlı ve ulu kestane, çınar ağaçlarının arasından geçerek ormanın içinde ilerlemeye başlıyoruz. Açıklıklara göre ormandaki hava daha serin, rahatlıyoruz. Paul; ilk defa bu kadar büyük kestane ağaçları gördüğünü söylüyor, bu kestanelerin sahipli olduğunu söylüyorum. Kermes meşelerinin oluşturduğu çalıların  arasından geçerken, yapraklarındaki dikenler kollarımızı çiziyor.  Bir süre sonra Kanlı çınar ağacının dibinden çıkan kaynaktan doğan  dereye varıyoruz. Yaz mevsimindeyiz su çok  azalmış.  Dereyi takip ederek tırmanmaya başlıyoruz, zirvede uçurumdaki  Kanlı çınar görünüyor. Ağacın köklerinin bir kısmı topraktan  dışarıya sarkmış ve uçlarından  bulanık sular akıyor.  

Topraktaki  bazı minaraller  eriyince,  su  koyu  kırmızı bir renk almış. Derenin karşı kıyısına  geçerek, Nazlı ve Yusuf'un  mezarı olduğu söylenen kayanın da bulunduğu  çınar ağacının dibindeki düzlüğe dolanıyoruz.  

Zamanla çınar ağacının çürüyen  gövdesinin içinde üç - dört insanın rahatlıkla sığacağı büyüklükte bir kovuk oluşmuş.  Yanık izlerinden içinde zaman zaman  ateş yakıldığı anlaşılıyor. Dallarına ve  etraftaki çalılara, gelenler dilek için bez parçaları bağlamışlarlar. Etrafta define avcıları tarafından kazılmış çok fazla çukur var hatta bazıları daha yeni kazılmış.        

Kanada'lı bir botanikci olan Paul, bitkilerin toplumların kültüründeki yerini ve önemini  araştırmak için bir kaç  kez Türkiye'ye  ve Ortadoğu'ya gelmiş,  Arapça ve Türkçe biliyor. Son derece neşeli ve sevecen bir insan, doğayı  çok sevdiği her halinden belli oluyor. Bitkilerin bazı  toplumların kültüründe çok  önemli bir  yerinin olduğunu, hatta onları doğa üstü varlıklar olarak  gördüklerini, bu nedenle Antik çağlardan beri her toplumda  bitkilerle ilgili anlatılan çok fazla mit olduğunu söylüyor.  

Bu arada eşimin hazırladığı börek ve poğaçaları çınar ağacının  kovuğunda yiyoruz. Paul bu ağacın  hikayesini merak ettiğini söylüyor ve sözlerimi kaydetmek için videoyu  açıyor.  

Daha önce buraya  geldiğimde dinlediğim efsaneyi anlatıyorum; Zengin bir beyin kızı olan Nazlı, babası evlenmelerine izin vermediği için çobanları olan  Yusuf'la, babasının altınlarını çalarak kaçar. Yusuf; çok sevdiği davarlarından ayrılmakta acele etmeyince, beyin adamları onları  bir  çınar ağacının kovuğunda uyurken bulur ve öldürürler. Cenazeleri kimse bulmasın diye de kovuğun üzerine büyük bir kaya  kapatırlar ancak  her yeri aramalarına rağmen altınları bir türlü bulamazlar.   

Halk; bu olayın tek şahidinin çınar ağacı olduğuna ve dibinden kaynayan suların o günden sonra,  Nazlı ve Yusuf'un kanı karıştığı için  kırmızı akmaya başladığına inanır bu nedenle de çınara "kanlı çınar" denir.  Nazlı'nın sakladığı altınları arayan birinin uçurumdan düşerek ölmesinden sonra da ağacın altınları koruğuna inanılır.     

Dönerken  Paul'a ağaçların duyguları olup olmadığını soruyorum. İnsanlar gibi olmasa da ağaçların da bazı şeyleri hissettiğini, hatta birbirleri ile haberleşerek yardımlaştığını söylüyor. Çevredeki bazı anıt ağaçları Paul'a  gösterdikten sonra onu otele bırakıp eve dönüyorum.  

O gece bir türlü uyuyamıyor ve  kalkıp salondaki kanepeye uzanıyorum. Rüyamda; Nazlı'nın ağaca sakladığı altınların yerini buluyorum bu sırada  ağacının dalları birer yılan olup üzerime doğru gelmeye başlıyorlar. Eşimin sesi ile uyanıyorum, kalk yatağana git yine ne gördün rüyanda diyor.  
.
Paul ile sabah tekrar buluşuyor ve hikayesi olan bir başka ağacı bulmak  için yollara düşüyoruz. Yolda  ona  gece gördüğüm rüyayı anlatıyorum. Nazlı'nın sakladığı altını bulunca çınar ağacının dallarının yılan haline gelerek bana saldırdıklarını söylüyorum.  
Paul gülerek define avcılarının  şimdiye kadar  neden Nazlı'nın  altınlarını bulamadıkları anlaşılıyor diyor.  

A Kadir Bekçi
Dedemden Masallar