28 Eylül 2010

İSABELLA ÜZÜMÜ SEFERİHİSAR'DA

Halk arasında daha çok muhacir üzümü denilen İsabella üzümü
melez bir türdür.
Posted by Picasaİsabella ya da izabella ( Vitis labrusca ), yurdumuzda Sinop ile Artvin arasında daha çok ağaçlara sarılı olarak  yetişen, siyah renkli ve kokulu bir üzüm türüdür.  Halk arasında  muhacir üzümü ( Ondokuzuncu yüzyılda Batum muhacirleri tarafından Türkiye'ye  getirildiği için ), kokulu üzüm,  çilek üzümü, favli üzümü....gibi, yörelerde  değişik  adlarla tanınmaktadır.

Mantarı hastalıklara karşı dayanıklı olduğu için, kimyasal ilaç kullanılmadan yetişebilmektedir. Bu nedenle tamamen organikdir. Çoğu zaman taneleri ayni zamanda kararmaz. 'Üzüm üzüme baka baka  kararır' sözü tam bu üzüz için söylenmiş olmalı. Tam olarak olgunlaştığında, buğulu siyah renkli olmaktadır.  Eylül ayından itibaren yenmeye  başlar, güzel kokulu, çekirdekli ve kalın kabukludur. Tadı çileği andırdığı için 'çilek üzümü' de denir.

Melez bir türdür ( Vitis labrusca ile Vitis vinifera türlerinin melezidir. ). Değişik bir aroması ve yetişme şekli vardır. Daha çok ağaçlara sardırılarak yetiştirilir. Bunun için çoğu zaman, Doğu Karadeniz bölgesinde  yaygın  olan kızıl ağaçlardan  ( yaykın ) yararlanılır.  Sofralık olarak tüketildiği gibi pekmez, nardek ve samaksa ( Giresun'a özgü bir tatlı olup pekmez / yaş üzüm ve mısır unundan yapılır.) yapılarak da değerlendirilmektedir.
Kurtuluş savaşından sonra; Ermeni ve Rum ahalinin bölgeyi terk etmesiyle, şarap yerine daha çok   pekmez yapılarak değerlendirilmeye  başlanmıştır.

Yapılan araştırmalar; isabella üzümünün kanser ve kalp hastalıklarına karşı diğer siyah üzüm tür ve çeşitlerinden daha iyi geldiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle isabella üzümünün Karadeniz bölgesinde yetiştirilmesi ve  tüketilmesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi tarafından da desteklenmektedir.

Üç yıl kadar önce, Karadeniz Bölgesi'nden getirerek Seferihisar'daki  bahçeme diktiğim isabella üzümü  bu yıl ilk defa meyve verdi. Taneleri biraz küçük ama daha tatlı oldu. Bu vesile ile;  Karadeniz Bölgemiz dışında  fazla tanınmayan bu üzümü  tanıtmak istedim.

( Not: Bu üzümü merak edip de yetiştirmek isteyenler,  bahçemden asma çubuğu alabilir.
Bahçeköy Sitesi / Seferihisar )

İsabella ya da izabella ( Vitis labrusca ).
Kokulu üzüm, çilek üzüm, İsabella  ( Vitis labrusca )
'Üzüm üzüme baka baka kararır', diye boşuna dememişler.
Tam olgunlaşmış hali

26 Eylül 2010

HÜNNAP VE NEDİM

Üç yıl önce diktiğim  hünnap ağacım bu yıl  ilk meyvelerini verdi.

Hünnap ( Ziziphus jujuba ), cehrigiller ( rhamnaceae ) familyasından, kışın yaprağını döken,  2 - 3 metre boyunda  bir çalı , ya da 5 - 6 metre boylanabilen dikenli  bir  ağaçtır. Yeşilimsi çiçekleri güzel kokuludur. Anavatanı Suriye'dir. 

Sıcak ve ılıman iklimleri sever. Türkiye'de daha çok ılıman bölgelerde yayılım gösterir. süs bitkisi olarak da  yetiştirilmektedir.  
Kültür olarak, yurdumuzda  en çok Denizli ilimizin Gümüşsü kasabasında yetiştirilmektedir.

Hünnap, yurdumuzda ormanlarda  doğal olarak da  yetişmesine rağmen çok fazla tüketilen bir meyve değildir.  Bazı yörelerde  ünnap, çiğde, hırnap gibi adlarla tanınmaktadır.  En fazla  erik büyüklüğünde olan meyveleri koyu kırmızı renkli ve sert çekirdeklidir. Taze olarak yendiği gibi, kurusu  çay ile  çerez olarak da  tüketilir.

Hünnap, tatlı ve lezzetli bir meyvedir. Bazı hastalıklara  ( şeker, tansiyon, kalp ) iyi gelir, şifalıdır, vücudu rahatlatır. Reçeli ve çayı yapılır, ayrıca ilaç sanayinde  kullanılmaktadır.

Hünnap, sıcak, güneşli yerleri  ve nemli toprakları  sever.  Tohumla ve dip filizleri ile üretilmektedir.Son yıllarda, orman köylülerine ek bir kazanç sağlamak amacı ile  karaçalı ( ( Paliurus spina christii ) bitkisine de aşılanmaya başlanmıştır. 

Hünnap ağacı ve meyveleri ( Ziziphus jujuba )

Olgunlaşmış hünnap meyveleri

Hünnap ( Ziziphus jujuba )

                                                  HÜNNAP VE NEDİM

Lale devrinin ( 1718-1730 ) en ünlü şairi olan Nedim, meze olarak kullanılan hünnapla, lezzet, renk ve şekil benzerliği gördüğü dudak arasında bakın nasıl bir ilgi kurmuştur.

Bezm-i meyde nukle el sunmaz hemen ancak Nedim
Dilberin unnab-ı la'lin çeşm-i badamın bilir.
(Yani; Nedim mecliste hemen mezelere uzanmazmış, uzanmazmış ama sevgilisinin gözlerinin badem dudaklarının hünnap olduğunu iyi bilirmiş.)

Gah engüst-i muhannasın gahi la'lin emip
Danei  hünnap ile nüş-i sarap etmez misin
( Yani; Sevgilinin  bir yandan kınalı parmağını, bir yandan dudaklarını, hünnap tanesiyle şarap içer  gibi emmek istemez misin? )

15 Eylül 2010

KAZ DAĞLARI VE İLK GÜZELLİK YARIŞMASI

Ayazma mesire yeri. Evciler Köyü, Bayramiç, Çanakkale 
Kaz Dağları ya da Kaz Dağı, Edremit Körfezi'nin kuzeyinde Çanakkale ve Balıkesir illeri arasında yer alır ve bu iki ilimizi ayıran sınırı olşturur. Büyük ölçüde Biga Yarımadası'nda uzanır. Dede Dağı, Kaz Dağı, Eybek Dağı, Gürgen Dağı ve Karakatran Dağı'ndan oluşur. En yüksek yeri 1774 m. yükseklikteki  Karataş Tepesi'dir. Ormanlıktır, çok sayıda ( 77 )  endemik bitkimize ve Kazdağı Köknarı'na  ( Abies nordmanniana ) ev sahipliği yapar. Karamenderes, Biga Çayı, Gönen Çayı, Tuzla Çayı buradan doğar.  Alp Dağları'ndan sonra dünyanın en temiz havasına sahiptır. Ayazma Pınarı Milli Parkı, Darıdere Tabiat Parkı ve Kazdağları Milli Parkı buradadır. 
Kazdağı köknarı - endemik  ( Abies nordmanniana ) 
Kaz Dağı sadece doğası ile değil kültürel özellikleri bakımından da  çok zengindir. Mit ve destanları ile  ünlüdür. Efsaneye göre, ilk güzellik yarışması  İda dağında  yapılmıştır.  Sarıkız ve Hasanboğuldu efsaneleri ile adını duyurmuştur. Kaz Dağları adı Sarıkız Efsanesi'ne  dayanır.Yunan mitolojisinde adı  İda olarak geçmektedir. Hoeros'un ünlü İlliada destanında 'Bin pınar İda' olarak geçer. Truva savaşı burada yapılan  güzellik yarışması sonunda çıkmıştır. ( Truva kenti kalıntıları Kaz Dağı'nın  eteklerinde,Hisarlık'ta  ) bulunmaktadır )   

                                   İLK  GÜZELLİK YARIŞMASI  VE  TROYA ( Truva )  SAVAŞI

Kaz Dağları ( İda Dağı ) Evciler Köyü,  Bayramiç, Çanakkale 
Homeros'un İlyada destanında anlattığına göre; Olimpos dağında tanrılar arasında yapılan bir düğüne nifak tanrısı Ares çağrılmayınca, kötülük yapmaya karar verir. Davetsiz olarak katıldığı düğüne, üzerinde  'En güzele'  yazılı altın bir elma getirir. Bütün tanrıçalar bu elmaya sahip olmak istese de sonunda  geriye üç aday kalır.

Üç tanrıca; Athena, Hera ve Afrodit (Venüs) tanrılar tanrısı Zeus'a hakemlik yapması için başvururlar. Ancak bunu kabul etmeyen  Zeus;  İda ( Kaz Dağı ) dağında yaşıyan yakışıklı çoban Paris'i hakem olarak görevlendirir.

Troya kralı Priamos'un oğlu olan Paris doğunca; Bir kahin olan kızı Kassandra'nın şehrin yıkılmasına sebep olacağını söylemesi üzerine, ölmesi için İda dağına bırakılmıştır. Ancak burada bir dişi ayı onu emzirip büyütür.

Paris'i etkileyerek altın elmayı almak isteyen üç tanrıçalardan Athena; akıl ve bilgi, Hera; güç, kuvvet, Afrodit ise; Sparta kralının ( Yunan şehir devleti ) güzel karısı Helena'yı teklif eder.
Paris, Afroditin teklifin kabul eder ve altın elmayı ona verir. Böylece Afrodit  ilk güzellik kraliçesi seçilmiş olur. ( Bu nedenle her yıl Bayramiç Ayazma Pınar Mesire yerinde güzellik yarışması düzenlenmektedir. ) 

Paris, kendine vaat edilen Sparta kralının karısı güzeller güzeli Helene'yi kaçırınca;  on yıl sürecek Troya savaşlarına yol açar, savaşı hiç bir taraf kazanamaz. ( Bir rivayete göre Zeos yanında Afrodit olduğu halde, İda dağındaki  Zeus Alterı denilen mağaradan bu savaşı  yönetmiştir. Bir başka rivayee göre ise, Zeus eşi olan Hera'ya burada aşık olmuştur. Adatepe Köyü  )  
Akalılar geri dönerken, Troyalılara bir armağan, tahta bir at hediye ederler. Troyalıllar bu başarılarını kutlarken tahta atın içine saklanmış olan Akalılar şehri ele geçirip yakıp yıkarlar. Böylece Kassandra'nın kehaneti doğru çıkar. 
Efsaneye göre ilk güzellik yarışmasının yapıldığı Kaz Dağı  ( İda )  eteklerindeki Ayazma
mesire yerinden görüntüler.( Evciler köyü, Bayramiç, Çanakkale  )
Ayazma mesire yeri.  Evciler köyü, Bayramiç, Çanakkale
Ayazma mesire yeri.  Evciler Köyü,  Bayramiç, Çanakkale 
Sevgili doğa severler, Kaz Daları'nda yaptığımız geziye, bir başka yazımda Hasanboğuldu ve Sarıkız efsaneleri ile devam edeceğim.   

6 Eylül 2010

KIRMIZI GÜL VE BÜLBÜL

Kırmızı gül
Aşkı,sevgiyi, güzelliği ifade eden gül, çiçeklerin sultanıdır.Hiç bir çiçek gül kadar önemli olmamıştır. Bahar mevsimine bu nedenle  'Gül Mevsimi' denir. Kırmızı gülün ise yeri daha farklı ve anlamlıdır.

Edebiyatımızda gül çoğu kez bülbülle beraber konu edilmiştir.Şairlere ilham kaynağı olan gül ve bülbül, efsanelere de konu olmuştur.

Efsaneye göre;  bülbülün sevgilisi olan gülün rengi kırmızı değilmiş. Kendini deliler gibi seven bülbüle yüz vermiyormuş. Gülün bu tutumuna çok üzülen bülbül,gülün dalına konunca,dikenler bülbülün göğsüne batmış. Akan kanlar gülün dibine dökülmüş ve köklerinden vücuduna yayılmış. Gül işte o günden sonra kan kırmızısı açmış.

Şair Yahya Kemal Beyatlı, 'Rindlerin Ölümü' adlı ünlü şiirinde, gül ve bülbülü daha farklı bir anlama büründürmüştür.
(Rind;Dünya umurunda olmayan,gönlünce yaşayan kişi )

                RİNDLERİN  ÖLÜMÜ
Hafız'ın kabri olan bahçe de bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz'ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar,her gece bir bülbül öter.

(Y.Kemal'in sekiz yılda tamamladığı bu şiirde,rindlerin ölümü nasıl algıladığını, en büyük rind sayılan Hafız-ı Şiraz'ın kabrini tasvir ederek anlatır)