21 Şubat 2013

DEDEMİN KAKTÜSÜ

Dedemin kaktüsü ( Hikaye )
Her yaz birkaç aylığına dedemin Urla'daki yazlığına giderdik, buralar o zamanlar  yazlıktan çok köy gibiydi;  çoğu ev  tek katlı ve gösterişsizdi, bazıları ise bakımsızlıktan  yıkılmış ve boştu. Rastgele, plansız bir şekilde  yapılmış olan bu evler birbirinden oldukça uzak da ve geniş bahçeliydiler.

Çiçekleri ve bitkileri çok seven dedem, emekli olunca buraya yerleşmişti. İki yıl önce babaannem ölünce de, tek başına yaşamaya başlamıştı. Tek katlı evinin oldukça geniş olan  bahçesinin her tarafına değişik bitkiler, meyve ağaçları, çiçekler dikmişti. Bugün bildiğim  bir çok çiçek ve bitkinin adını, o zamanlar dedemden öğrenmiştim.

Dedem, fazla konuşmazdı, ama güleç yüzlüydü, zamanının büyük kısmını çiçekleri ile, bahçeyle ve çevreye diktiği ağaçlarla uğraşarak geçirirdi. Geceleri de kitap okur, bazen de gelen misafirlerle sohbet eder, kağıt oynarlardı.

Dedemle bahçede dolaşmayı,  sulama yaparken ona yardım etmeyi çok severdim, bana yeni diktiği bitkileri tanıtır, onlarla ilgili bilgi verir, bazen de hikayeler anlatırdı.
Belli etmese de dedem beni çok severdi; 'Ben ölünce bu bahçeye sen bakacaksın', derdi.
Bende dedem gibi toprakla uğraşmayı, kedi ve köpeklerle oynamayı  çok severdim. Bu nedenle, yaz gelince  dedemin yanına gideceğimiz için çok sevinirdim.

O yıl ilkokula yeni başlamıştım, her yıl olduğu gibi yine  tatilimizi  dedemin yanında geçiriyorduk. Babamın beni denize götürmediği zamanlar da, mahalledeki çocuklarla, çoğu zaman   dedemin bahçesinde top oynardık. Beni  şişman olduğumdan hep   kaleci yaparlardı, gol yiyince de, suçlarlar, alay ederlerdi. Bu yüzden, belli etmesem de onları  pek sevmezdim.

Bir gün dedem kasabaya inince, evde benden başka  kimse kalmamıştı. Arkadaşlarıma, sonunun nereye varacağını düşünmeden bir oyun oynamaya ve onlardan intikam almaya karar verdim.

Dedem, bazı çiçeklerin  böcek ve hayvanları yiyerek beslendiğini anlatmıştı. Bahçeye çağırdığım arkadaşlarımı dedemin dev kaktüsünün olduğu yere götürerek, diğer ağaçlara benzemeyen bu garip çöl bitkisinin dikenlerine taktığım tüyleri gösterdim.  Bunların bir süre önce  kaybolan kedimizin ait olduğunu, onu bu  kaktüsün yediğini, bizi bile yiyebileceğini, bu nedenle onu öldürmemiz gerektiğini söyledim.
Kaktüsü onlara parçalatıp, sonrada dedeme şikayet edecektim. Arkadaşlarım bu hikayeye pek fazla inanmış görünmeseler de, teklifim hoşlarına gitmişti.

Topladığımız taş ve sopalarla kaktüse savaş açmıştık.  Bir anda koca kaktüs yerle bir olmuştu. Kopan parçalarını ayaklarımızla ezerken, öldürdük seni canavar diye sevinç naraları atıyorduk.

Dedem, beklediğimden önce eve gelince; beni de arkadaşlarımla beraber kaktüsü çiğneyip  ezerken görmüştü, çocuklar ise kaçmışlardı.

Bu olaydan sonra, dedem benimle bir daha konuşmamıştı, arkadaşlarım da dedemin bahçesine top oynamaya gelmemişlerdi.
O yaz tatilden  dönerken;  dedem beni ilk defa  öpmemişti, sadece arkamızdan el sallamıştı. Bu benim dedemi son görüşümdü. O kış dedem ölmüş, yazlığı ise bir süre sonra satılmıştı. Biz de bir daha Urla'ya gitmemiştik.

                               -----------------------------------------------------------------------

Koca çam ağaçlarının gölgelediği parkta bir süre dinlenip çay içtikten sonra, gitmek için kalkmıştık. Sıcak ve bunaltıcı bir hava vardı, koluma giren torunumun yanında zorlukla yürüyordum. Seksen beş yıl sonra torunumun Urla'ya tayin olması, benim bir daha dedemin yaşadığı, çocukluğumun geçtiği bu yerleri gelip görmeme vesile olmuştu.

Her şey nasıl bu kadar  değişmişti? Bahçelerinde top oynadığımız, çeşitli meyve ağaçların, zeytinlerin, kaktüslerin, sardunya çiçeklerinin olduğu, teraslarında üzüm asması, sellukalar olan o  tek katlı evlerden artık eser kalmamıştı. Dedemin bahçesinin olduğu yere kocaman bir  apartman yapılmıştı, her yer  binalarla dolmuştu. Kuş ve köpek seslerinin yerini araba gürültüleri almıştı, binaların arasından deniz zorlukla görülebiliyordu.
Burası, benim bildiğim, çocukluğumun geçtiği, dedemin yaşadığı yerler değildi!

Buraları tekrar gördüğüme sevinememiştim. Torunum giderken, 'İyi ki bu ağaçları dikmişler, yoksa bu sıcakta bura da oturamazdık'  dedi.
Bunlar  dedemin diktiği fıstık çamı ağaçlarıydı. Bidonlarla taşıdığı sularla, keçilerden koruyarak, bin bir güçlükle onları büyütmüştü.

A.Kadir Bekçi

18 Şubat 2013

BEYLER - SİVRİTEPE DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

Teos Doğa Sporları Grubu,hafta sonları  yapmakta olduğu doğa yürüyüşlerini, bu hafta sonu  ( 17.02.2013 ) Beyler Köyü  - Sivritepe arasında yapmıştır.  Seferihisar'ın en yüksek zirvelerinden birisi  ( Seferihisar'ın en yüksek zirvesi  Çakmaktepe olup 680m dir. ) olan Sivritepe Kızıldağlar üzerinde yer almaktadır.  Beyler Köyü'ne araba ile geliyoruz, daha önce de buraya yürüyüş  yapmak için gelmiştik. Buradan Sivritepe'ye ise   ilk defa  yürüyeceğiz. 

Eski adı 'Benliler' olan Beyler eski bir yörük köyü. Köyde  bulunan tarihi sukemeri ve mezar taşları, buranın çok daha eski bir  yerleşim yeri olduğunu  gösteriyor. Eskiden hayvancılık yapılan köyde, şimdi daha çok zeytin ve bağcılık yapılmaya başlanmış.

Beyler Köyü!ne  Seferihisar  Barajı'nın  kıyısını  dolanan  yoldan  gidiyoruz. Beyler'i Seferihisar'a bağlayan, Kavakdere  Köyü üzerinden  ikinci bir yol daha var.  Her iki yolda asfalt ve ortalama 16 km. civarında bulunuyor. 
Son aylarda  yağan yağmurlar Seferihisar Barajı'nı  büyük ölçüde doldurmuş. Göl kıyısından ayrılıp yükseldikce, baraj kuşbakışı olarak daha güzel görünmeye başlıyor.  

Yürüyüşe başlamadan önce, Beyler Köyü'nde bir arkadaşımızın kendi bahçesinden toplayarak getirdiği  greyfurtları yiyerek enerji depoluyoruz.  Hava, mevsime göre  fazla soğuk değil, yarı kapalı.  Yürüyüşe, hava soğuk olduğundan  daha az arkadaşımız gelmiş, toplam 16 kişiyiz.

Yürüyüşe,  Beyler Köyü'nün daracık  sokaklarından geçerek başlıyoruz.
.

Greyfurt şow
Yürüyüşe başlamadan önce Beyler Köyün'de, bir arkadaşımızın  ikram ettiği greyfurtları yiyoruz.

Beyler Köyü / Seferihisar
Badem ağaçları çiçek açmış.
Eski bir su kuyusu  ve şimdi çöp kovası olarak kullanılan bileziği.

Tarihi mezarlık - Beyler Köyü
( Buranın çok eski bir yerleşim yeri olduğunu gösteriyor.) 
Bu köpek greyfurt değil sevgi istiyor.

Koyunlar

Köy Meydanı

Karafırın
Ona boşuna karafırın dememişler.
Beyler köyü su kemeri ( Yedi kızlar )
 Köy çıkışında, halkın 'Yedi kızlar' dediği tarihi su kemerinin altından geçiyoruz. Halkın anlattığına gör,  köye  yol yapılırken su kemerlerden bir kaçı yıkılmış. Hemen bitişiğine  ise bir dam yapılmış.  Roma döneminden kaldığı sanılan  bu tarihi yapının, bir an önce koruma altına alınması gerekmektedir. 

Köyden ayrılıyoruz.

Beyler - Sivritepe  arası fazla  uzak  değil. Ancak Sivritepe çok dik olduğundan  çevresini dolanarak çıkmak gerekiyor,  bu nedenle de  mesafe  uzuyor. 

Sivritepe / Kızıldağlar,  Seferihisar.
( Beyler Köyü'nden görünüşü )

Teos Doğa Sporları Grubu

Mezarlık ( Bu mezarlık orman içinde )

Seferihisar Barajı ( Sivritepe'ye çıkarken )




Asırlık bu çınar ağacının altında bir süre dinleniyoruz.

Yolda rastladığımız bazı kır çiçekleri açmaya başlamış
( Nergis, anemon ve çiriş otu )

Dere geliyor dere ..!


Dağ sümbülü / Sümbülcük ( Scilla )

Yaylak


Bir zamanlar Teos'luların yaylak olarak kullandıkları yerlerden geçiyoruz. Çevrede bulunan mezarlık, su kuyusu, bina tabanları, sütun parçaları, yaşlı zeytin ve çınar ağaçları buraların eskiden  yerleşim alanı olduğunu  doğruluyor.


Sarnıç
Üç saat süren zorlu  bir yürüyüşten sonra  Sivritep'e çıkıyoruz. Harika bir manzara var. Seferihisar'ın hemen hemen her tarafı buradan görülebiliyor.  Manzara karşısında, bir an da yorgunluğumuzu unutuyoruz.
Beyler Köyü adeta ayaklarımızın altında kalıyor. Bol bol fotoğraf çekerek,  bu anı ölümsüzleştiriyoruz. Havanın yarı kapalı  olması ise görüş alanımızı kısıtlıyor. 

Sivritepe / Kızıldağlar  Hatırası
Teos Doğa Sporları Grubu
Bir arkadaşımız kayanın üzerinde biriken yağmur suyunu içiyor.
Bu sudan içen melek olup uçuyor.
İşte ispatı
Sivritepe Hatırası  / Seferihisar
Sivritepe Hatırası


Sivritepe'den Seferihisar'ın Görünüşü.

Sivritepe Hatırası

Zirveden, kayaların arasından  inerken zorlanıyoruz. 
 
Öğle yemeği

Doğa ve insan. 


Sivritepe'de  öğle yemeğimizi yedikten sonra bir süre daha dinlenip etrafı geziyoruz. Daha sonrada,  başka bir güzergah üzerinden tekrar arabamımızı bıraktığımız Beyler Köyü'ne  hareket ediyoruz.

Çiğdem çiçeği 

Yurdumuzun büyük bir kısmında, baharın gelmesine daha uzun bir zaman  olmasına karşı burada çiğdemler, dağ laleleri, nergisler, yabani sümbüller.... şimdiden  çiçek açmaya başlamış.  Doğa  çok güzel.


İğnelik otu,  şimdiden çiçek açmış. 

Sanki taş çölü
Yolda rastladığımız, mekanik olarak  olarak parçalanan bu  taşlar, taş  çölünü ( hamada ) andıran ilginç bir yer şeklinin oluşmasına yol açmış.

Teos Doğa Sporları Grubu


Sıcaklık farkları ve  kayaların kimyasal yapısı taşların  parçalanmasına ve
üzerinde oyukların oluşmasına  neden olmuş.

Dağ lalesi ve sarı yıldız. 

Tarihi pırnal meşesi ağacı ( Quercus ilex )

Yolumuz üzerinde rastladığımız bir pırnal meşesi bizi şaşırtıyor. Genel olarak maki türü bir bitki olarak tanıdığımız bu meşe türü burada ulu bir ağaç olmuş.  Etraftaki sütun parçaları ve bina temeli ise,  buranın eski bir yerleşim yeri olduğunu gösteriyor.

Çiğdem.

Kuyu ve mermerden oyulmuş bileziği.
İçinde çalılar bitmiş, saksı gibi. Çöp kovası olmaktan  iyi..!

Teos Doğa Sporları Grubu
Sivritepe'den Beyler Köyü'ne dönerken zorlanmıyoruz.Yolda verdiğimiz kısa molalarla doğanın tadını çıkarıyoruz. 

Beyler Köyü, Seferihisar

Beyler Köyü'nde yorgunluk çaylarımızı  içtikten sonra, Seferihisar'a dönmek üzere tekrar  arabalarımıza biniyoruz.  Haftaya bir başka yerde,  yeni bir doğa yürüyüşünde buluşmak umudu ile hoşçakalınız sevgili doğa severler.

Her şey gibi doğa da sevilirse güzeldir, onu sevip koruyalım.

Beyler Köyü - Seferihisar.

Beyler Köyü ve Sivritepe Haritası.
( Bu bir Google Haritasıdır. ) 
Harita için tıkla.
http://www.haritatr.com/beyler-koyu-haritasi-m5d05