28 Kasım 2015

YEŞİL KURBAĞALAR

Yeşil Kurbağalar / Hikaye.

Dedemle doğa  yürüyüşüne çıkmıştık. Dedem, bugün seni daha önce gitmediğimiz bir yere götüreceğim dedi. Gideceğimiz yeri çok merak ediyordum.  Dedem, ben de HES yapıldıktan sonra hiç gitmedim dedi. Daha sonra da HES'in ne olduğunu anlattı. Derelerden hidroelektrik enerji  elde edilmesi için yapılan santrallere kısaca HES denirmiş. Suyun boşuna akması yerine elektrik elde edilmesi için kullanılması bana mantıklı geldi. Dedem, halkın çoğunun  HES'lere karşı olduğunu ama bunu ilgililerin dinlemediğini belirtti.

HES'in  yapıldığı dereye geldiğimizde su çok azdı. Hatta derenin bazı yerlerinde su hiç akmıyordu, sadece yer yer durgun su birikintileri vardı. Dedem, "doğrusu bu kadarını da beklemiyordum" dedi. "Vildansızlar, her şeyi mahvetmişler, ben eskiden burada balık tutar, yüzerdim, şimdi yabani  hayvanlara içecek  su bile kalmamış" dedi.
Bu kadar suyun nasıl yok olduğunu anlamamıştım.

Dere yatağından yürürken,  kuru  yapraklara basınca çıkan ses hoşuma gidiyordu. Eskiden suların  aktığı buralarda  şimdi sadece   çakıl taşları ve kumlar vardı.   Topladığım renkli taşları, çantasına koyması için dedeme veriyordum.
Birden önümüzde  bir yılan belirmişti, dedem "korkma, kurbağa avlamak  için gelmiş " dedi. Yılan çalıların arasında kayboldu.

Dereden çıkmış  kıyısındaki patika yolda ilerlemeye  başlamıştık. Yeşil bir kurbağa yolda hareketsiz duruyordu. Dedem, kurbağayı  tutu, kaçmıyordu, ya da kaçamıyordu. Dedem  ölmek üzere olduğunu söyledi. Sırt çantasından çıkardığı suyu kurbağanın üzerine boşaltınca birden sıçradı, ama bir kaç adım sonra tekrar durdu.

Dedem  kendi kendine yüksek sesle  konuşmaya başlamıştı, çok kızmıştı, onu hiç böyle görmemiştim.  "Doğanın dengesini bozdular, her şeyi mahvediyorlar,  doğanın intikamı çok kötü olacak" diyordu.
Bir süre sonra, benim söylediklerinden  etkilendiğimi anlamış olacak ki sesini azalttı. Daha sonra da; Doğada bir denge olduğunu, bunun insanlar tarafından bozulabileceğini, doğal olayların bir zincirin halkaları gibi olduğunu, bunlardan birinin zarar görmesi halinde zincirin yani  doğanın bundan etkileyeceğini, bunun sonunda hiç tahmin bile edemeyeceğimiz çevresel felaketler olabileceğini anlatmaya başladı.

Dedemin söyledikleri beni korkutmuştu. Okulda öğretmenimiz  bunlardan hiç  bahsetmemişti. Dedeme,  insanlar o zaman  niçin doğanın dengesini  bozuyor?, devletler neden  onlara ceza vermiyor dedim. Dedem bir süre konuşmadan yürüdükten sonra;  "Bunları biraz daha büyüdüğün zaman ancak  anlayabilirsin dedi,  daha yaşın bunları anlaman için  çok küçük" dedi.  Daha sonrada zaten çoğu şeyi devletler yapıyor, kimi kime şikayet edeceksin dedi. Dedemi ilk defa bu kadar karamsar ve düşünceli  görüyordum.

Eve döndüğümüzde  kafamda hala  dedemin söylediği şeyler  vardı. Birileri doğaya zarar veriyor, ama cezasını bütün insanlar, canlılar  çekiyordu. Üstelik telafisi mümkün olmayan şeyler olabileceğini söylüyordu dedem. Bunları öğretmenime de sormaya karar verdim.
Bu sırada annemin " acıkmadın mı sen, gel dedenle yemek ye" demesini bile  duymamazlıktan geldim. Problemi çözer gibi bütün aklımı  bu konuya vermiştim. Annem, "ne oldu buna, her zaman eve gelir gelmez acıktım derdi"  deyince,  dedem olanları bir bir  anlattı.

                                                  xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Uyandığımda korkumdan  kan ter içinde kalmıştım.  Rüyamda yüzlerce  kurbağa  üzerime doğru geliyordu. Annem, iç şu suyu, niye o kadar çok korktun? ne gördün rüyanda diye soruyordu. Bilmiyorum, kurbağalar üzerime doğru  geliyorlardı, uyandırmasaydın uçurumdan aşağı  düşecektim dedim.

Annem, dedenin  anlattığı yeşil  kurbağalar mı dedi. Evet, ama ben onlara bir şey yapmadım dedim. Sularını ben kesmedim, doğanın dengesini ben nasıl bozacağım  diye ağlarken dedem de uyanmış  odama gelmişti. Sıkıca dedeme  sarıldım, beni kendi  yatağına götürdü, yeşil kurbağalar tekrar rüyamda bana  saldırmasınlar diye o gece hiç uyumadım.

A, Kadir Bekçi

21 Kasım 2015

LÜBBEY'DE SONBAHAR

Lübbey,  Ödemiş / İzmir

Daha önce İzmir ilinin  Ödemiş ilçesine  bağlı bir  köy olan Lübbey,  büyük şehir yasası ile mahalle haline getirilmiş eski bir yerleşim yeridir.   Ödemiş'in merkezine  18 km mesafede bulunmaktadır. Bir turla geldiğimiz  Lübbey'de iki saat kadar kalıyoruz. 
Lübbey, Bozdağın Ödemiş ovasına bakan güney yamacında, uçurum denecek bir yerde kurulmuş, uzaktan kartal yuvasını andırıyor. 
Lübbey hakkında literatürde ciddi  bir bilgi bulamadım. 2016 yılında burada  bir belgesel çekilmiş.  Sart ile Efes arasında bulunan yol üzerinde olması, eski çağlarda da  bir yerleşim yeri olabileceğini düşündürüyor.  

Lübbey, bir söylentiye göre Lüb ve Dab  adında iki Türkmen beyi  tarafından kurulmuştur. 'Lübbey' adının da buradan geldiği söylenmektedir. Bir başka rivayet göre ise; Sardes kralının Lüb adlı oğlundan adını almıştır. 
Lübbeyliler, 1980 yılından itiberen ulaşım durumu daha iyi olan ve  o zamana kadar  yayla olarak kullandıkları Çamyayla'ya yerleşmeye başlamış.  Şimdi Lübbey'de oturan sadece birkaç  yaşlı aile kalmış.

Mevsimin sonbahar olmasının da etkisiyle, Lüpbey sokaklarını gezerken duygusal anlar yaşıyoruz. 
Bir zamanlar çoçukların, kadınların,  hayvanların dolaştığı  bu sokaklarda şimdi derin bir sessizlik var. Sokaklardan geçerken, başımıza bir şey düşer diye  korkuyoruz.
Sokaklarda, yaprakları dökülmeye başlayan  nar ve incir ağaçlarına rastlıyoruz. Vadinin karşı tarafındaki  ormanların ağaçlar rengarenk görünüyor.

Lübbey'de evlerin çoğu yıkılmış, ya da yıkılmak üzere, bazılarının içinde otlar, ağaçlar  bitmiş. Sokaklarda, üzerimize bir şeyler düşmemesi için  dikkatli  yürüyoruz.  İki katlı olan evlerin taştan olan alt katı ahır olarak kullanılmış. Evlerin çoğu birbirine bitişik olarak yapılmışlar. Bunun bir nedeninin de güvenlik olduğu, evler arasında bir bağlantı olduğu belirtiliyor.

Tek sınıftan olan okulu gezerken bir öğretmen olarak heyecanlanıyorum, karatahtanın üzerinde eski arap alfabesi ile yazılmış yazılar var. Duvarlara çizilmiş resimler, yazılar o günlerin bir hatırası olarak duruyorlar.

Lüpbey'in camisi de  ilginç, minaresi yok, duvarlara çizilmiş resimler dikkat çekiyor. Alevi ve sünni toplum,  bir zamanlar burayı birlikte ibadet yeri olarak kullanmışlar. 

Lübbey'den ayrılırken  gözümüz arkada kalıyor. Lübbey doğaya yenik düşmüş, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, bir an önce bir şeyler yapılması lazım! Ödemiş'e yolunuz düşerse,  Lübbey'i görmenizi tavsiye ederim. 

Şimdi de,  buyurun Lübbey'i beraber gezelim.

Terk edilmiş bir köy, Lübbey / Ödemiş.
Lübbey, eski adı "Thomlos" olan Bozdağların  eteklerinde kurulmuştur.
Lübbey, Ödemiş / İzmir
Lübbey'de içinde oturulan  bir kaç evden bir. 
Boş sokaklar, yaprakları sararan ağaçlar, Lübbey / Ödemiş
Okul,  diğer binalar gibi zamana yenik düşmüş.
Lübbey / Ödemiş
Okulun içi, yazı tahtası.
Okulun içinde bir duvar ve arap alfabesi ile yazılmış yazılar, resimler.
Bazı evlerden geriye sadece  ocak  ve duvarlar kalmış.
Lübbey, arkasını Bozdağlar'a dayamış.
Yıkılmış bir başka ev.
Lübbey, kurrtarılmayı bekliyor. 

Zamana yenik düşmüş bir başka ev.
Lübbey, Ödemiş / İzmir

Lübbey'de bir sokak.
Cami'nin  dış görünüşü,Lübbey / Ödemiş.
Caminin içi
( Duvarlara ve mihraba çizilmiş resimler dikkat çekiyor.)
Caminin içinden bir başka görüntü.
Lübbey, kartal yuvası gibi  etrafına hakim bir yerde kurulmuş. 
Bu kapı belki de bir daha  açılmayacak.
Lübbey'in etrafı ormanlarla kaplı. Çevresinde başka yerleşim yeri  yok.
Eskilerin deyimiyle " Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer."
Lübbey'den bir başka görüntü.
Lübbey'de sonbahar bir başka güzel.
Lübbey'de sonbahar, Ödemiş / İzmir

Lübbey'den ayrılırken, bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum.


18 Kasım 2015

AFRİKA EBEGÜMECİ ( Anisodontea )

Anisodontea / anizodontea  ( Anisodontea capensis )
Anisodontea ya da anizodontea, ebegümecigiller  ( malvaceae ) familyasından, herdem yeşil, çalı formunda bir süs bitkisidir.  Anavatanı Güney Afrika'nın  kape ( cape ) bölgesidir. Bu nedenle bir adı da  'Afrika ebegümeci' dir.  Botanik adı ise  'Anisodontea capensıs' dir.

Tropikal bir  bitki olan anisodontea, yurdumuzun Akdeniz iklimi   görülen kıyı bölgelerinde daha çok bahçe çiçeği olarak, diğer bölgelerimizde ise  iç mekan bitkisi olarak  yetiştirilmektedir. Budanarak istenilen form  verilebilir.

Anisodontea,  güneşli yerleri ve humus  bakımından zengin, süzek toprakları sever. Sıcağa ve kuraklığa dayanıklıdır, dona duyarlıdır.  Yazın, bol ve  düzenli olarak sulanması gerekir.
Çiçeklenme süresi oldukça  uzundur, ilkbahar aylarından başlayarak kışa kadar çiçek açar.  Çiçekleri fincan tabağı şeklinde, beş taç yapraklı ve pembe renktedir.Yaprakları hafif tüylü ve lopludur.

Anizodontea, yetiştirilmesi kolay  bir çiçektir,  fazla bakım istemez.  Tohumdan ya da  çelikle üretilir.

Anisodontea ( Anisodontea capensis )

Afrika ebegümeci çiçeği   ( Anisodontea capensis  )
Afrika ebegümeci çiçeğinin tohum kapsülü ve  yaprağı
Anisodontea
Anisodontea çiçeği.
( Bu yayın son olarak 07. 04. 2020 tarihinde güncellenmiştir. )

23 Ekim 2015

HANGİ KANTARON !

Yurdumuzda 'kantaron' adıyle bilinen çok fazla bitki var. Yazıma "Hangi Kantaron!" diye başlık atmamın nedeni, buna dikkat çekmek istedim. Özellikle bunlardan; Sarı kantaron, kırmızı kantaron ve mavi kantaron en çok bilinenlerdir. Ayrıca, halk arasında başka bazı bitkilere de kantaron denir Bu bitkilerin ortak özellikliği, tıbbi olamalarıdır.  Ayrıca bazıları süs bitkisi olarak da yetiştirilmektedir. 

Adında 'kantaron' geçen bazı bitkileri, birbirleriyle karıştırmamak için kısaca tanıtmak istedim. Umarım yararlı olur.  Bunların hangi hastalıklara  iyi geldiği, nasıl kullanılacağı konusunda  bilgi veren siteler var.  Ancak yine de bu bitkileri kullanırken çok dikkatli olmak ve birbirlerinin yerine kullanmak gerekir. 

Adından dolayı akraba olduğunu sandığımız bu bitkilerin çoğu farklı cins ve familyalardandırlar. Tabi o zaman, neden bu  bitkilere  'kantaron' denmiştir sorusu akla  geliyor. Yukarıda da belirttiğim gibi ortak paydaları tıbbi olmalarıdır. Ama özellikle neden  kantaron dendiğini bilmiyorum.   
Gelin şimdi de adında kantaron geçen  bu tıbbi  bitkileri kısaca  tanıyalım.  

- Sarıkantarun / Binbirdelikotu  ( Hypericum perforatum ):

Sarı kantaron, Binbirdelik otu ( Hypericum perforatum ) 


Sarı kantaron otu ( hypericum sp.  )
Bir tür sarı kantaron çiçeği ve meyvesi
Kamaniça ( Hypericum androsaemum ) 
Bir başka sarı kantaron türü
Süs bitkisi olarak yetiştirilen bir  sarı kantaron türü
( Hypericum patulum ) 
Sarı kantaron, tek bir bitkinin adı değildir. Hypericaceae / sarıkantarongiller familyasının hypericum  türlerine verilen ortak bir addır. Dünyada 400, Türkiye'de 96  türü bulunmaktadır. Otsu ve çalı formundadırlar.   Genellikle parlak sarı çiçek açarLAR.  

Bunlardan binbirdelikotu, yani sarı kantaron  ( hypericum perforatum ) eski çağlardan beri değişik amaçlarla insanlar tarafından  kullanılmıştır. Hemen hemen dünyanın çoğu yerinde yetişmektedir. İki yıllık olup yarı çalı formundadır, yazın parlak sarı renkli çiçek açar.

Sarı kantaron otu, özellikle depresyon bozukluklarına karşı antidepresan ilacı olarak kullanılmaktadır. Sarı kantaron yağı ise yara ve yanıklara iyi gelmektedir.
Orta çağda; Eski Yunanlılar ve Romalılar bu bitkiyi kötü büyülere karşı kullanmışlardır. Hayvanlar için zehirlidir. 

Sarı kantarona halk arasında;  Kılıç otu, mayasıl otu, binbirdelikotu, koyunkıran, yara otu, kan otu, şifa otu da denmektedir.
Yaprakları ışığa tutulduğunda; İçinde buluna çok sayıdaki yağ bezeleri nedeniyle ışığı geçirmesi 'binbirdelikotu' denmesine neden olmuştur. ( Aslında yaprakları delik değildir.)
Sarı kantaronun melez türleri park ve bahçelere süs bitkisi olarak  dikilmektedir.

- Kırmızı Kantaron, Kantariye  ( Centaurium erythraea ) :

Kirmızı kantaron ( centaurium erythraea ), centiyangiller ya da gentiyangiller ( gentianaceae ) familyasının 'cetaurium' cinsine mensuptur. İki yıllık, küçük, otsu ya da çalımsı bir bitkidir. Beş taç yapraklı çiçekleri kırmızı ya da pembe renktedir. Anavatanı Avrupa'dır, bu nedenle bir adı da 'Avrupa kantaronu' dur, ayrıca 'ortak kantaron' da denmektedir.

Daha çok güneşli yerlerde, yol kenarlarında, sulak, kayalık yerlerde ve çallılık, ormanlık alanlarda yetişir.  Halk arasında kırmızı kantaron;  Kantariyon, kızıl kantaron, küçük kantaron, sıtma otu, kesik otu, kibrit otu, tukul otu, pembe kantaron da denmektedir.
Daha çok mide ve karaciğer  rahatsızlıklarına karşı  kullanılmaktadır.


Kırmızı kantaron otu ( Centaurium erythraea )
Kırmızı kantaron
Kırmızı kantaron otu ( Centaurium erythraea )

- Büyük Sarı Kantaron  / Sarı centiyan ( Gentiana lutea ):

Centiyangiller ( gentianaceae )  familyaya ait yurdumuzda 7 bitki cinsi ve  24 tür bulunmaktadır. Bu familyadan olan bir başka tıbbi bitki de; Asıl adı sarı centiyan ( gentiana lutea ) olan  büyük sarı kantarondur.
Eskilerin; 'kantaron - u kebir' dedikleri  bu bitki ayrıca: acı ot, acı kök, centiyane, cintiyane, defneyezit, güşadotu, sivri kökü gibi adlarla da tanınmaktadır. Orta çağlarda panzehir olarak kullanılmıştır. Sindirim rahatsızlıklarına iyi gelmektedir. Alkollü içki yapımında  kullanılmaktadır.

Bu bitkiyi görmedim, fotoğraf alıntıdır.  Yurdumuzda; Uludağ ve Doğu Karadeniz Bölgemizin yüksek kısımlarında yetişmekteymiş. Ayrıca, bilinçsiz bir şekilde toplandığından nesli tehlike altında olan bitkilerimiz arasında olduğu belirtilmektedir. 

Büyük sarı kantaron ( gentiana lutea )
( Bu resim Web  alıntıdır ) 
- Mavi Kantaron  / Peygamber çiçeği ( Centaurea cyanus ya da cyanus segetum ):

Mavi kantaron otu ( centaurea cyanus ), papatyagiller ( asteraceae ) familyasının "centaurea / peygamber çiçeği " cinsinden, tek yıllık ve otsu  bir bitkidir. Halk arasında;  peygamber çiçeği, gelintacı, kapele, mavi süpürge çiçeği, peygamberdüğmesi, taç çiçeği de denir.  Daha çok tarlalarda yetişir, mavi ya da mor çiçekli ve  tüylü bir bitkidir.

Mavi kantaron daha çok, zehirli maddeleri vücuttan atılmasında ve enfeksiyonlara karşı kullanılmaktadır. Ayrıca bu bitkinin çiçekleri çok güzel olduğu için kültür türleri bahçelerde  süs bitkisi olarak  yetiştirilmektedir. Bitkinin yaprakları sebze olarak da yenir. 

Bir adı da mavi kantaron olan peygamber çiçeği
(Centaurea cyanus ya da cyanus segetum )
Mavi kantaron otu ( Centaurea cyanus ya da cyanus segetum ) 
Mavi kantaron çiçeği ( kültür )

- Kırmızı kantaron / Yamaç mahmuzu / Kırmızı kedi otu ( Centranthus ruber /  Eski adı Valeriana rubra ):
Hanımeligiller familyasından ( Caprifoliaceae ) çokyıllık, rizomlu ve otsu bir bitkidir. Çiçekleri güzel olduğu için süs bitkisi olarak da yetiştirilir, yaprakları ve kökü  yenir. Yatıştırıcı ve uyuşturucudur. 

Bir adı da kırmızı kantoron olan yamaç mahmuz çiçeği
( Centranthus ruber )


Yararlandığım kaynak ve siteler:
- Vikipedi
- Bizimbitkiler org.tr
- Türkiye Bitkileri
- Wikimedia Commons ( Gentiana lutea / Fotoğraf )
- Türkiye Bitkileri Sözlüğü ( Prof. Dr. Ertan Tuzlacı )
- Türkiye!nin en güzel yaban çiçekleri ( Erdoğan Tekin )
- Türkiye'nin Yabani Besin Bitkileri ve Ot Yemekleri (  Prof. Dr. Ertan Tuzlacı )
- Türkce Bitki Adları Sözlüğü ( Turhan Baytop )

( Bu yayın son olarak 01. 03. 2022 tarihinde güncellenmiştir. )

2 Ekim 2015

KISMET AĞACI ( Clerodendrum )

Pembe çiçekli klerodendrum / Rus ortancası 
( Clerodendrum bungei )

Daha önce mineçiçeğigiller ( verbenaceae )  familyasından kabul edilen kısmet ağaçları ( clerodendrum ), ballıbabagiller ( Lamiaceae )  familyasından ağaç ve çalı formlu bir bitki cinsinin ortak adıdır.  Asya, Afrika ve Amerika'da yetişen çok fazla türü vardır. Bunlardan bazıları çiçekleri ve meyveleri güzel olduğu için, dünyanın farklı yerlerinde süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.  Ülkemizde  doğal olarak yetişen  türü yoktur.  Clerodendrum bungei ve Clerodendrum trichotomum süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.

             PEMBE ÇİÇEKLİ KISMET AĞACI / RUS ORTANCASI ( Clerodendrum bungei ) 

Clerodendrum bungei, ballıbabagiller ( Lamiaceae )  familyasından, kışın yapraklarını döken, çalı formlu bir bitkidir. Çiçekleri güzel olduğu için süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Anavatanı Çin'dir, yetiştirildiği bir çok ülkede doğallaşmıştır. Bir çok ülkede istilacı bir bitki  kabul edilmektedir.   Yaprakları kötü kokuludur.  Allahtan yapraklarına dokunmadıkca,  ezmedikçe  kokmuyor. 

Hayal meyal bu çiçeği köyümden ( Giresun ) hatırlıyorum, evimizin hemen  yanındaki serendünün ( serender ) yanında, bahar gelince önce  yapraklarını  açar,  daha sonrada kışa  kadar pembe renkli  çiçekler verirdi.  Çok küçük olduğumdan, adına ne  dendiğini hatırlamıyorum. Oynarken, kötü koktuğu için yapraklarını birbirimizin burnuna tutardık.

Kısmet ağacı( clerodendrum ) cinsinin bu türüne ülkemizde; Pembe Klerodendrum, Rus ortancası, Meksika ortancası  denmektedir.
Klerodendrum ( clerodendrum ), eski Yunanca da  'şans ağacı' demektir. Uzakdoğuda bu ağacın şans getirdiğine inanılıyormuş. Tür adı, Rus botanikci Alexander von Bunge'ye itafen verilmiş. 

Geçen yıl komşum, bahçesini istila eden bu bitkileri söktürünce,  küçük bir fidanı bahçeme dikmiştim. Bu sabah çiçek açtığını görünce, çocukluğumdan  hatırladığım  bu bitkiyi tanıtmak istedim.  Umarım yararlı olur. 

Anavatanı Çin ve Kuzey Hindistan olan  pembe çiçekli klerodendrum ( Kısaca klerodendrum ya da kısmet ağacı deniyor ), yurdumuzda daha çok bahçelerde, parklarda yetiştirilmektedir.  Samsun dolaylarında ve Doğukaradeniz'de  doğal olarak da yetiştiği belirtiliyor.  Yani, artık  Türkiye'de doğal olarak yetişen ağaç ve çalılar arasında yer almaktadır. 

Pembe çiçekli kısmet ağacı, kışın soğuk yerlerde yaprağını dökmektedir, hatta çoğu zaman toprak üstü kısmı kurumaktadır. Özellikle nemli ve gevşek topraklarda yayılma özelliği gösterir.   Güneşli / yarı gölge  yerleri ve nemli, gübreli  toprakları  sever.   Soğuğa karşı dayanıklı bir bitkidir, dondan gövdesi  kurursa, ilkbahar da yeniden filizlenerek  kısa zamanda  çiçek açar.    

Pembe çiçekli kısmet ağacı, yaz aylarında başlayarak  kışa kadar çiçek açar. Çiçekleri pembe renkli, şemsiye görünümünde, bileşik,  güzel kokulu ve  dalların ucunda yer alır.  Mürver ve  ortanca çiçeğine benzer.  Bu nedenle Rus ortancası, Meksika ortancası da denir.  Ancak bu bitkinin ortanca çiçeği ( hydrangea ) ile bir akrabalığı yoktur. 
Kalp şeklindeki iri ve yeşil renkteki yaprakları ezilince, yukarıda da belirttiğim gibi  etrafa kötü bir kokulu salar. 

Clerodendrum bungei, yetiştirilmesi çok kolaydır, arsız bir bitkidir, yayılıcıdır, bu nedenle bahçenize dikmeden önce  bir daha düşünün derim. Sonra, komşumun durumuna düşmenizi istemem. Ayrıca, bahçeniz yoksa ya da yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı bahçenize dikmek istemezseniz saksıda da yetiştirebilirsiniz. 
Pembe çiçekli  kısmet ağacı, çelikle, kökten ayırarak ve tohumdan üretilmektedir.

Pembe kısmet ağacı  çiçeği ( Clerodendrum bungei ).

pembe çiçekli kısmet ağacı çiçeği ( Clerodendrum bungei )

Pembe çiçekli klerodendrum ( gonca )

Pembe çiçekli klerodendrum ( Yakın çekim )

Pembe çiçekli klerodendrum ( Gövde  ve yaprak )
                                              
                                  HOŞ KISMETAĞACI ( Clerodendrum trichotomum ) 

Klerodendrum ( clerodendrum ) cinsinin yurdumuzda yetiştirilen ve  çok  sevilen bir başka türü de; yurdumuzda 'hoş kısmetağacı' ya da  'Fıstık ezmesi ağacı' denilen Clerodendrum trichotomum'dır. Çiçekleri güzel koktuğu için ağaç yasemin de denir. Çalı, bazende küçük bir ağaç halindedir, kışın yaprağını döker.  
Hoş kısmer ağacı yaz aylarında güzel  kokan, çanak yaprakları mor, taç yaprakları pembemsi renkli çiçekler açar. Bitkinin siyah rekteki neyvesi, mor renkli çanak yaprakla beraber bulunur ve en az  çiçeği  dikkat çeker.  Anavatanı Çin, Japonya ve Kore'dir.  
Yurdumuzun Akdeniz iklimi görülen yerlerinde yetişir. Güneşli yerleri ve gübreli, geçirimli, kumlu  toprakları sever. Çelikle ve tohumdan üretilir.

Hoş kısmetağacı meyvesi ( Clerodendrum trichotomum )

Hoş kısmetağacı ya da fıstık ezmesi ağacı ( Clerodendrum trichotomum )