Doğa gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğa gezisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2019

GÖLCÜK GÖLÜ VE NİLÜFER ÇİÇEKLERİ


Gölcük Tabiat Parkı'nın  genel görünüşü. 
 
Bu yazımda,  bir doğa harikası olan Gölcük Gölü'müzden  ve  bu göle ayrı bir güzellik katmış olan nilüfer çiçeklerinden söz edeceğim. 

                                                                  Gölcük Gölü ( Bolu )

Gölcük Tabiat Parkı'ndan Bolu'nun  görünüşü.

Bolu şehir merkezine 13 km. mesafede bulunan Gölcük Gölü, 1958 yılında oluşturulmaya başlanmış  yapay bir göldür ( gölet ). Gölcük Tabiat Parkı içerisinde yer almaktadır. Denizden yüksekliği 950 m. olup yüzölçümü 5 hektar  civarındadır. Çevresinde yaklaşık 1300 metre uzunluğunda  yaya ve bisiklet yolu ile  Orman Bakanlığının konuk evi  bulunmaktadır.  Göknar ağaçları ile  çevrili bu yolda, nilüfer çiçeklerini seyrederek yürümek son derece zevklidir.   Ayrıca gölün kenarlarında piknik yapılabiliyor. Buraya gelirken fotoğraf makinanızı da  getirmeyi ise sakın   unutmayınız!

Göknar ağacı  ( Abiesnordmanniana ) 

Göl kenarı süsleyen bu çiçeğin adı ise hevhulma ( Lythrum salicaria )

Benim bu yazıyı kaleme alma sebebim ise, göldeki nilüfer çiçekleri oldu. Gezmek ve piknik  yapmak için  geldiğimiz Gölcük Tabiat  Park'ında,  nilüfer çiçekleri ile karşılaşmak benim için hoş bir sürpriz oldu. Bu güzel çiçeği tanıtırken, bir doğa harikası olan bu gölden söz  etmemek ise olmazdı.

                                                              Nilüfer çiçeği ( Lotus ):

Bir adı da lotus olan nilüfer çiçekleri.

Gelin şimdi de, güzel ve bir o kadar da ilginç özellikleri olan  nilüfer çiçeğini  tanımaya çalışalım.  Aslında, ben de nilüfer çiçeğini  çok iyi   tanıdığımı söyleyemem. Daha önce bir turla  gittiğim  Acarlar longozu'nda ( Sakarya ) görünce,  hakkında biraz  bilgi edinmiştim.

Bir adı da 'lotus' olan nilüfer çiçeği ( nymphaea ), nymhacaceae familyasından, tatlı sularda yetişen, çok yıllık ve  otsu bir süs bitkisi  cinsidir.  Anavatanı K. Amerika, Asya ve Avrupa'dır. Yurdumuzda da doğal olarak yetişmektedir. Avrupada, koruma altındaki bitkiler arasında yer almaktadır.

Nilüfer çiçekleri, mayıs - eylül ayları arasında beyaz, kırmızı, sarı, pembe ve mor renklerde çiçek açar, çok fazla çeşidi ve türü bulunmaktadır.  Fincan şeklindeki çiçekleri son derece  gösterişli olup güzel kokuludur.  Genel olarak 12 taç yaprağı bulunur. Gece kapattığı çiçeklerini, gündüz  su yüzeyine çıkararak tekrar açar.  Diğer bitkilerin aksine, çiçeklerini meyvesi olduktan sonra açmaktadır.  Yaprakları suyun üzerinde ve yüzer vaziyettedir. Kökleri ise  suyun dibindeki çamur tabakası içindedir, gövdesizdir. Yapraklarının yuvarlak olan kenarlarının, sadece sap kısmı üçgen şeklinde hafif  açıktır.  Yaprakların  alt kısmı koyu kırmızı, üst kısmı ise yeşil renklidir.  Çamur ve bataklık yerlerde yetişmesine karşı, son derece temiz bir çiçektir. Güzelliği simgeler.

Nilüfer çiçeği bazı din inanışlara göre kutsal sayılmaktadır.
 
 Araştırdığım çoğu   kaynakta,  nilüfer çiçeğinin  üretilmesinin ve yetiştirilmesinin zor olduğu belirtilmiş. Yine de havuzu olanlar, meraklılar bu çiçeği  yetiştirmeyi deneyebilir.
Nilüfer çiçeği, yavaş akan ırmak kenarlarında, göl ve göletlerde doğal olarak yetişmektedir. Soğuğa dayanıklıdır. Herden yeşildir. Yarı gölge yerlerde ve çamurlu sularda yetişir.
Nilüfer çiçeği tohumla, rizom parçaları ile ve ayırma ile üretilmektedir.

Gölcük Tabiat Parkı içinde bulunan Gölcük Gölü içindeki nilüfer çiçekleri ( 55 tür ), Bolu Belediyesi tarafından dikilmiştir ve korunmaktadır.  Umarım bu güzel çiçekler  burayı sever ve Gölcük  Gölü nilüfer çiçekleri ile tanınır. 

Kurbağaya bakar mısınız. 

Nilüfer çiçeği ( lotus )  sadece bir süs bitkisi değildir. Bazı ülkelerde sebze olarak da tüketilmektedir.  Lotus  çiçeği çayının  yine bazı hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir.  Kokusunun ise, insanı rahatlattığı ve uykusuzluğa iyi geldiği söylenmektedir.

Lotus, eski çağlardan beri  bazı dinlerce kutsal kabul edilmiştir. Budizmin sembolü kabul edilir. Hinduizm içinde kutsaldır.
Lotus, Bangladeş, Hindistan ve Vietnam'ın ulusal çiçeğidir.


Gölcük Tabiat Parkı'ndan ayrılmadan önce bir de hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.   

                                              Nilüfer çiçekleri  (  Gölcük Gölü / Bolu )

Nilüfer çiçekleri  

Beyaz nilüfer çiçekleri.

Nilüfer ya da lotus çiçeği


Lotus çiçekleri, Gölcük Gölü /Bolu

Beyaz nilüfer çiçeği  ( Nymphaea alba )

Sarı lotus çiçği ( Nymphaea sp. ).



29 Kasım 2016

ORMANDA TEK BAŞINA YAŞAYAN ADAMIN SIRRI



Ormanda Tek Başına Yaşıyan Adamın Sırrı / Hikaye.

Serin bir sonbahar günüydü, beş arkadaş ormanlık bir yerde gezmeye  çıkmıştık. Ağaçların altı çalı, sarmaşık ve dikenli bitkilerle  dolu olduğundan  zor yürüyebiliyorduk. Yürürkeni sararıp dökülen yapraklardan kayıyor ve düşüyorduk. Sonunda orman içinde açık, ağaçsız bir alana gelmiştik. Arada  bir  köpek sesi duyuluyordu,  avcıların olabilirdi.

Yıkılmış evler, bakımsızlıktan kurumuş  meyve ağaçları,  buranın  terk edilmiş bir yerleşim alanı olduğu gösteriyordu. Çalılarının arasından akan derenin sesi, sanki bir enstrümandan çıkarmış gibi insanı büyülüyordu. Çok güzel bir yerdi. Bu nedenle öğle olmadığı halde, azıklarımızı  burada su sesi dinleyerek yemeye karar veriyoruz.   

Yemekten sonra etrafı dolaşan bir arkadaşımız, yukarıda bir kulübede yaşlı bir adamın oturduğunu  söyleyince, merak edip  adamı görmeye gidiyorum.   Etrafıma yaşlı adamı görmek için  bakınırken, birden heyecanlanıyorum. Yıllar önce bir deniz kazasında  kaybolan, bu nedenle mezarı dahi olmayan babamı gördüm sanıyorum. Beyaz sakallı adam babama o kadar çok benziyor ki, içimi  tuhaf bir duygu kaplıyor. Selam verdikten sonra, yanına  oturuyorum. 'Hoşgeldiniz'  diyor.

Ali Dayı Bulgaristan göçmeniymiş, Ayşe teyze ( eşi )  öldükten sonra burada  tek başına  yaşamaya başlamış. Köy, on beş yıl kadar  önce 5 km. uzakta, yol kenarında  bir yere taşınmış. Daha önce birkaç komşusu varmış, hepsi de  ölmüş. 'Ben de ölünce artık burada kimse kalmıyacak' diyor.

Çocukları olup olmadığını soruyorum.  Biri kız iki çocuğu olduğunu söylüyor. 'Şehirde yaşıyan bir kızım var, sağ olsun her hafta sonu  geliyor ve bana bakıyor' diyor. Oğlundan söz etmiyor.
Tek başına yaşamaktan korkmuyor musunuz?  deyince, tebessüm ediyor. Bu sırada avcıların sandığımız köpek yanımıza geliyor, başını okşuyorum. Karabaş'ı çok sevdiğini, onunla beraber yaşadığını anlatıyor.

Arkadaşlarımın  gidiyoruz diye seslenmesi üzerine, istemeyerek, sohbetimizi  kesip  kalkıyorum.
İçimde, ilk defa karşılaştığım bu yaşlı adama  karşı sıcak   bir  duygu oluşuyor. Sanki yıllarca beraber yaşadığımız bir insandan ayrılıyormuşum gibi hüzünleniyorum. Yaşlı adam zorlukla yerinden kalkarak  beni yolcu etmeye çalışıyor, gözlerinin iyi görmediğini anlıyorum.. Elini öpüyorum, birden bana sarılıyor, gözlerim yaşarıyor.  'Murat'a, oğluma çok  benziyorsun' diyor.

Aradan bir ay  geçmesine rağmen, ormanda tek başına yaşıyan  Ali Dayı'yı bir türlü unutamıyorum. İçimde ona karşı her gün biraz daha sevgi oluşuyor.   Ali Dayı'yı görmek için tek başıma ormana gitmeye karar veriyorum. 

Kulübenin kapısında beni Karabaş karşılıyor.  Kapı kapalı, Ali Dayı yok.  Ali Dayı'nın oturduğu tahta  kanepeye oturuyorum ve  getirdiğim ekmeği köpeğe veriyorum. Hayvanın çok aç olduğu anlaşılıyor. Daha sonra, köpek  beni  ormanın içine doğru götürüyor.  300 metre  kadar gidince bir mezarlığa varıyoruz. Köpek, yeni gömülmüş bir  mezarın başında duruyor.  Ali Dayı'nın öldüğünü anlıyorum. Daha önce  gelmediğim için kendimi suçluyorum.
Ali Dayı'nın mezarının yanında, üzerinde Ayşe Tunç ve Murat Tunç yazılı iki mezar daha var. Murat Tunç on yıl önce askerde  şehit düşmüş. Ali Dayı'nın mezar taşına ise şöyle bir not düşülmüş.
                                                              ALİ  TUNÇ
ÖLÜNCEYE KADAR, HER GÜN, BURADA YATAN ŞEHİT  OĞLUNU VE EŞİNİ ZİYARET EDEREK ONLARI HİÇ YALNIZ BIRAKMAMIŞTIR.

Birden aklıma Ali Dayı'ya çok benzeyen, ben ölünce mezarıma ağaç dikin diye vasiyet eden  babam geliyor.   İtina ile bir ağaç fidanını sökerek  Ali Dayı'nın mezarının üstüne dikiyorum.
Bundan sonra artık, mezarını ziyaret edebileceğim  benim de  bir babam olacak.

A Kadir Bekçi
29 Kasım 2016, Bahçeköy / Seferihisar





19 Eylül 2016

İZMİR KARAGÖL'DE BİR YAZ GÜNÜ !

 Karagöl Gölü  ( Yamanlar Dağı / İzmir )
Yazın, benim gibi denizle aranız yoksa inanım İzmir'in sıcağı hiç çekilmiyor. Dışarıya çıkamıyorsunuz, adeta ev hapsi cezası çekiyorsunuz.
Neyse, gelelim asıl anlatacaklarıma. 
Bu yaz sıcaktan iyice bunaldığımız bir gün ( 15 temmuz darbe girişiminden  sonra )  bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine,  Karşıyaka / Yamanlar Dağı'nda bulunan, İzmir'in merkezine 35 km, Karşıyaka'ya 25 km  mesafede bulunan  İzmir Karagöl Tabiat Parkı'na gitmeye karar veriyoruz. 

Yamanlar Dağı, Manisa'daki Spil Dağı'nın İzmir'e doğru olan devamı, birbirlerinden  Sabuncubeli Geçidi ( 600 m ) ile ayrılıyor, 1076 metre yüksekliğinde.  Karagöl Gölü,  Yamanlar dağının  zirvesine yakın bir düzlükte, etraf  ormanlık, krater gölü. Doğa severlerin mutlaka görmesi gereken harika bir yer.
Yamanlar Dağı'ndan İzmir ve Körfez  
Yamanlar Dağı / İzmir
Yol çok virajlı, dikkatli ve yavaş gitmek gerekiyor. Yükseldikçe İzmir ve körfez,  farklı açılardan çok güzel  görünüyor. Bir kaç kez yolda, fotoğraf çekmek ve manzaranın tadını çıkarmak için  duruyoruz. 
Yükseldikce sıcaklık azaldığı için  rahatlıyoruz Gölün olduğu yer ( 810 m. ) çok daha serin, iyi ki gelmişiz diyoruz. Sıcaklık, şehir merkezinden  en az  5 - 6 derece daha düşük.
Gölün bulunduğu mesire alanına  ücretle giriliyor, tuvaletler temiz sayılır, sular  içilebiliyor. Piknik  için masa ve mangal yerleri var. Ayrıca bir  restoran ( kapalıydı ) ve büfe var.  Ancak her zaman açık olmuyormuş, yiyecek götürmekte yarar var.

Kısa bir dinlenmeden sonra, ailecek gölün etrafında bir tur atıyoruz. Darbe girişiminin etkisiyle mi ne, etrafta çok az insan var.
Bu arada fotoğraf çektiğimi gören bir aile, bana yanlarına gelmem için el ediyor. İnanılır gibi değil,  bir sincap  ellerinden çiğdem  ( Ayçiçeği çekirdeğine İzmir'de çiğdem deniyor. ) yiyor. Bu sırada  ördekler, göle soğuması için bıraktıkları  karpuzları parçalıyarak yemeye başlıyor.  Anlayacağınız,  burada hayvanlarla insanlar arasında yakın bir ilişki ve dostluk oluşmuş. 
Bir sincabı ilk defa bu kadar yakından görüyorum.
Sincabı gören  ördekler de yanımıza   geliyor.
Karagöl  Gölü,  35 dekar bir alanı kaplıyormuş,  çevresi çam ormanı, yüksekten bakınca kolye gibi görünüyor. Gölün tam kıyısında  söğüt ve yaşlı çınar ağaçları var. Bazı söğüt ağaçlarının kökleri suyun içinden  görünüyor. Balık avlamak yasaktır levhasının yanında, olta ile balık tutanlara rastlıyoruz.
Söğüt ağacı ve suda yüzen  kökleri
İzmir Karagöl Gölü, Yamanlar Dağı / İzmir
Gölün kıyısındaki söğüt ve çınar  ağaçları  ilginç manzaralar  oluşturmuş. Fotoğraf çekmek için çok güzel bir yer. Kışın, karda çok daha güzel olacağı kesin. Bir gelin ve damat fotoğraf çektirmek için gelmişler. 
Yusufçuk ( Helikopter böceği )
Bir süre gölün kenarında ki bitkilere konan  kelebeklerin fotoğrafını çekiyorum. 
( Köygöçüren / Cirsium arvensis ve Çakır dikeni / Centaurea solstifialis ) 
Bir adı da Tantalos Gölü olan Karagöl Gölü
( Yamanlar Dağı / İzmir )
Gölün kenarına  yalancı portakal ( Maclura pomifera )  ağaçları dikilmiş. İlk defa görenler, portakal şeklindeki meyvelerini koparıp,  yenmediğini anlayınca etrafa atmışlar. Büfeci; 'Koparmayın, yenmiyor diyorum ama  yine de koparıyorlar.' diyor. 
Yalancı portakal ağacı ve meyvesi 
( Maclura pomifera )
Şeytan portakalı da  denilen yalancı portakal ağacı, dutgiller familyasından.
 Süs bitkisi olarak yetiştirilir. 
Ördekler / Karagöl Gölü 
Pikniğimizi gölün kıyısında, ördeklerle birlikte yapıyoruz. İnsanların verdiği yiyecekleri çok alışmışlar, bizi görünce yanımız geliyorlar.  
Yemekten sonra üzerime bir ağırlık çöküyor, biraz kestirmek ( uyumak ) ve dinlenmek  için gölün kıyısındaki bir banka uzanıyorum. 
Buraya gelmeden önce araştırma yaparken  okuduğum Tantalos İşkencesi  efsanesi  rüyama giriyor. Tantalos'un  askerleri  beni krallarına işkence yaptın diye,  içinde  yılan kaynayan bir göle atıyorlar...
Bir adı da Tantalos Gölü olan Karagöl Gölü  ve Tantalos İşkencesi Efsanesi.  
                                             KARAGÖL GÖLÜ  VE TANTALOS  İŞKENCESİ
Kral Tantalos'a yapılan işkenceleri gösteren bir tablo
( Alıntıdır )
'Frigya ya da Lidya  krallı olduğu sanılan Tantalos, bu günkü  Spil dağının bulunduğu yerle Yamanlar dağının bulunduğu bölgede oturuyor ve bütün Batı Anadoluyu  buradan  yönetiyormuş. Çok zengin olan Tantalos, mitolojiye göre ayni zamanda Olimpos baş tanrısı Zeus'un da oğluymuş. O nedenle tanrılarla bile yemek yer sohbet edermiş. Ama yine de  Anadolu tanrıçası Kıbele'ye inanırmış ve Olimpos tanrılarını daha küçük görüyormuş.
Bir gün sarayına çağırdığı Olimpos tanrılarını denemek için, yemeği oğlunun etinden yaptığını söylemesi bardağı taşıran son damla olmuş. Tanrıların gazabına uğrayan Tantalos, Zeus tarafından ebediyen ac ve  susuz bırakılma cezasına çarptırılmış.
Spilos dağının ( Spil Dağı ) bir yarığından aşağıya atılmış.  Boğazına kadar soğuk sularla  dolu olan bu yerde, su içmek için eğildiğinde sular çekiliyor ve sadece toprak kalıyormuş. Baş ucunda asılı duran bin bir çeşit meyveye elini uzatınca, rüzgar onları savurarak uzaklaştırıyormuş. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, başının üzerinde her an düşecek gibi duran büyük bir kaya duruyormuş.
Tantalos'a yapılan bütün bunlar daha sonraları 'Tantalos işkencesi' adı ile anılacaktır.

Bir inanışa göre; Tantalos'un içine atıldığı ve işgence yapıldığı bu çukur daha sonra bir göl olacak ve adına  'Tantalos Gölü' denecektir.  Yamanlar dağındaki Karagöl Gölü'nün bu göl olduğu  kabul edilmektedir.
Tantalos'un  mezarının Bayraklı'da  ( İzmir )  bulunması, bu efsaneyi doğrulayıcı  niteliktedir. Yine Helen efsanelerinin hep kötülediği Tantalos, hemşehrisi Homeros'un Odyssela destanında anlattığına göre çok  büyük acılar çekmiştir.'
Adı Tantalos işkencesi ile ilişkilendirilen
Yamanlar Dağı'nda ki  Karagöl Gölü  ( Tantalos Gölü )
Birden eşimin sesi ile banktan fırlıyorum, gördüğüm rüyanın etkisiyle kan ter içinde kalmışım. 'Gidelim artık, akşam oluyor' diyor. Korkarak göle bakıyorum!
Güneş Ege Denizi üzeride batarken, bir başka mevsim, kar yağınca da gelmek dileği ile, İzmir Karagöl Tabiat Parkı'ndan  ayrılıyoruz. 
Karagöl Gölü, İzmir Karagöl Tabiat Parkı 
Karagöl Gölü, Yamanlar Dağı / İzmir
Karagöl Gölü  / İzmir
Karagöl Gölü  / İzmir
İzmir Karagöl Tabiat Parkı yol haritası 
( Harita alıntıdır )
Yararlandığım kaynaklar: Wikipedia  

21 Kasım 2015

LÜBBEY'DE SONBAHAR

Lübbey,  Ödemiş / İzmir

Daha önce İzmir ilinin  Ödemiş ilçesine  bağlı bir  köy olan Lübbey,  büyük şehir yasası ile mahalle haline getirilmiş eski bir yerleşim yeridir.   Ödemiş'in merkezine  18 km mesafede bulunmaktadır. Bir turla geldiğimiz  Lübbey'de iki saat kadar kalıyoruz. 
Lübbey, Bozdağın Ödemiş ovasına bakan güney yamacında, uçurum denecek bir yerde kurulmuş, uzaktan kartal yuvasını andırıyor
Lübbey hakkında literatürde ciddi  bir bilgi bulamadım. 2016 yılında burada  bir belgesel çekilmiş.  Sart ile Efes arasında bulunan yol üzerinde olması, eski çağlarda da  bir yerleşim yeri olabileceğini düşündürüyor.  

Lübbey, bir söylentiye göre Lüb ve Dab  adında iki Türkmen beyi  tarafından kurulmuştur. 'Lübbey' adının da buradan geldiği söylenmektedir. Bir başka rivayet göre ise; Sardes kralının Lüb adlı oğlundan adını almıştır. 
Lübbeyliler, 1980 yılından itiberen ulaşım durumu daha iyi olan ve  o zamana kadar  yayla olarak kullandıkları Çamyayla'ya yerleşmeye başlamış.  Şimdi Lübbey'de oturan sadece birkaç  yaşlı aile kalmış.

Mevsimin sonbahar olmasının da etkisiyle, Lüpbey sokaklarını gezerken duygusal anlar yaşıyoruz. 
Bir zamanlar çoçukların, kadınların,  hayvanların dolaştığı  bu sokaklarda şimdi derin bir sessizlik var. Sokaklardan geçerken, başımıza bir şey düşer diye  korkuyoruz.
Sokaklarda, yaprakları dökülmeye başlayan  nar ve incir ağaçlarına rastlıyoruz. Vadinin karşı tarafındaki  ormanların ağaçlar rengarenk görünüyor.

Lübbey'de evlerin çoğu yıkılmış, ya da yıkılmak üzere, bazılarının içinde otlar, ağaçlar  bitmiş. Sokaklarda, üzerimize bir şeyler düşmemesi için  dikkatli  yürüyoruz.  İki katlı olan evlerin taştan olan alt katı ahır olarak kullanılmış. Evlerin çoğu birbirine bitişik olarak yapılmışlar. Bunun bir nedeninin de güvenlik olduğu, evler arasında bir bağlantı olduğu belirtiliyor.

Tek sınıftan olan okulu gezerken bir öğretmen olarak heyecanlanıyorum, karatahtanın üzerinde eski arap alfabesi ile yazılmış yazılar var. Duvarlara çizilmiş resimler, yazılar o günlerin bir hatırası olarak duruyorlar.

Lüpbey'in camisi de  ilginç, minaresi yok, duvarlara çizilmiş resimler dikkat çekiyor. Alevi ve sünni toplum,  bir zamanlar burayı birlikte ibadet yeri olarak kullanmışlar. 

Lübbey'den ayrılırken  gözümüz arkada kalıyor. Lübbey doğaya yenik düşmüş, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, bir an önce bir şeyler yapılması lazım! Ödemiş'e yolunuz düşerse,  Lübbey'i görmenizi tavsiye ederim. 

Şimdi de,  buyurun Lübbey'i beraber gezelim.

Terk edilmiş bir köy, Lübbey / Ödemiş.
Lübbey, eski adı "Thomlos" olan Bozdağların  eteklerinde kurulmuştur.
Lübbey, Ödemiş / İzmir
Lübbey'de içinde oturulan  bir kaç evden bir. 
Boş sokaklar, yaprakları sararan ağaçlar, Lübbey / Ödemiş
Okul,  diğer binalar gibi zamana yenik düşmüş.
Lübbey / Ödemiş
Okulun içi, yazı tahtası.
Okulun içinde bir duvar ve arap alfabesi ile yazılmış yazılar, resimler.
Bazı evlerden geriye sadece  ocak  ve duvarlar kalmış.
Lübbey, arkasını Bozdağlar'a dayamış.
Yıkılmış bir başka ev.
Lübbey, kurrtarılmayı bekliyor. 

Zamana yenik düşmüş bir başka ev.
Lübbey, Ödemiş / İzmir

Lübbey'de bir sokak.
Cami'nin  dış görünüşü,Lübbey / Ödemiş.
Caminin içi
( Duvarlara ve mihraba çizilmiş resimler dikkat çekiyor.)
Caminin içinden bir başka görüntü.
Lübbey, kartal yuvası gibi  etrafına hakim bir yerde kurulmuş. 
Bu kapı belki de bir daha  açılmayacak.
Lübbey'in etrafı ormanlarla kaplı. Çevresinde başka yerleşim yeri  yok.
Eskilerin deyimiyle " Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer."
Lübbey'den bir başka görüntü.
Lübbey'de sonbahar bir başka güzel.
Lübbey'de sonbahar, Ödemiş / İzmir

Lübbey'den ayrılırken, bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum.