Ağaç Hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ağaç Hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2020

ASİYE AĞACI

 
Asiye Ağacı ( Hikaye )

Anadoluda her yıl zorla  evlendirilmek istenen onlarca kızımız çaresizlikten intihar etmek zorunda kalmaktadır. Karadeniz yaylalarında yaşandığı söylenen bu olay onlardan sadece biridir. 

Yaşlı ve zengin bir adama kuma verileceğini, daha doğrusu satıldığını öğrenen Asiye, sevdiği gençle kaçar ancak mahkeme yaşı küçük olduğu için Asiye'yi  ailesine teslim eder, kaçtığı genci de hapse atarlar. 
Zengin adamın hala Asiye'yi almak istemesi, babasının da aldığı parayı harcadığı için geri verememesi üzerine Asiye bir karar vermek zorunda kalır. 
Bir sabah, altında  oyunlar oynayıp büyüdüğü, dallarında hala salıncağı duran evlerinin yakınındaki çam ağacına, salıncağının ipi ile kendini  asar. 

Asiye'nin elinden anne ve babasına  yazdığı mektup zorlukla alınabilir. 
 
'Sizi hala çok seviyorum, sizin de beni çok  sevdiğinizi biliyorum. Bu geleneğe lanet olsun, onu yıkmak başka Asiyeler ölmesin diye çok sevdiğim bu dünyaya yine çok sevdiğim bu ağaca kendimi asarak veda ediyorum,  hakkınızı helal edin. Bu ağacın adı 'Asiye Ağacı' olsun, mezar taşıma da şu satırları yazın ki gelen geçen okuyup benim hikayemden bir ders alsın. 

Oy tamzara tamzara, benim bahtım ne kara
Aldılar beni sevdiğimden de sattılar o deyyusa.
Paranız, malınız sizin olsun
Ölürüm de varmam ben asla o adama.

Bazı şeyleri yıkmak çok daha zordur.   
Binlerce yıldır kadını mal diye alıp satanlar. 
Şunu  artık bilin, bu geleneği yıkacağız 
Sonunda ölüm bile olsa. 
 
Bu ağacın adı bundan sonra, 
İntihar eden bütün genç kızların adına 'Asiye Ağacı' olsun.
Buradan gelip geçenler, hikayemi okuyun da
Bir daha Asiyeler asılmasın !
 
,A Kadir Bekçi 
Bahçeköy / Seferihisar, 19. 09. 2020. 

 

21 Ağustos 2018

MUSA AĞACI VE AB - I HAYAT ÇEŞMESİ

Musa Ağacı ( doğu çınarı - platanus orientalis ) 
Yeni bir ağaç hikayesi  ile merhabalar. Bu defa ki ağacımız  adını bir peygamberden almış. Musa Ağacı.

Musa Ağacı ve Ab - ı Hayat Çeşmesi,  Hatay ilimizin Samandağ ilçesinin Hıdırbey Köyü'nde bulunmaktadır. Burası Samandağ'ın merkezine 6 km. mesafededir.

Musa Ağacı,  aslında  bir tür çınar  ağacı ( doğu çınarı -  platanus orientalis )  köyün tam ortasında bir yerde.  Hıdırbey çınarı olarak da biliniyormuş. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü tarafından,  Anıt Ağaç  ilan edilerek koruma altına alınmış. Yaşı hakkında farklı bilgiler var. Bazı kaynaklarda 1600 yaşında olduğu belirtilmiş. Çevresi ise 20 m. den fazla. Bir dönümden fazla bir alanı kaplıyor.   Bu ağacın asıl  önemi   ise  hakkında anlatılan hikayelerden ileri gelmektedir.

Hıdırbey Köyü, Samandağ / Hatay.

Bir efsaneye göre; Hz. Musa ile Hz. Hızır bir gün dağlarda dolaşırken  ( Musa Dağı ), Musa asasını toprağa saplayarak oradan geçen dereye su içmeye gider. Daha sonra da yollarına devam ederler. Bu arada asasını unuttuğunu fark edince geri dönerler.  Bir de ne görsün; asa  yeşermiş, yaprak açmıştır. Bunun üzerine Musa asasına almaktan vazgeçer.  İşte bugün Hatay'ın Samandağ ilçesi Hıdırbey köyünde bulunan devasa  çınar ağacının Musanın asası olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle de adına 'Musa Ağacı' denilmektedir.

Hıdırbey köyünün tam ortasından, Hz Musa'nın su içtiği varsayılan  bir dere geçiyor. Etrafına  çok sayıda çay bahçesi restoran yapılmış, turistik bir yer.   Buraya gelenlerin bir kısmı ise, Musa Ağacı'na  dilek tutmak ve  adak adamak için geliyormuş.

Ab - ı Hayat Çeşmesi, Hıdırbey Köyü / Samandağ.

Ağacın hemen yanında bir de çeşme var. Suyu içiliyor, oldukça soğuk. Adı  'AB -I HAYAT ÇEŞMESİ'.
Bilindiği üzere   Ab -ı hayat ya da Bengi su, bir çok efsanede adı geçen kutsal bir suyu verilen bir addır. Bu sudan içenlerin ölümsüzleşeceği  ve genç kalacağına  inanılmaktadır. Bu konuda  kaynağı Sümerlilere dayanan bir çok efsane anlatılmaktadır. Ayrıca,  Kur'an'da dolaylı olarak ab -ı hayat'tan söz edilmektedir.

Ab -ı hayat ya da Bengi su bir çok efsaneye göre 'Zulmet' diye tanımlanan karanlık ve bilinmeyen bir dünyada gizlidir.  İskender'de bu  suyun peşinden Zulmet'e kadar gider, ancak onu elde etmeyi başaramaz. Gılgamış destanına göre ise, ab -ı hayat,  Kızıl denizin derinliklerinde yetişen bir ottur (  Galsam otu  ya da Şah -ı galsam ). Kral Gılgamış bu otu elde eder, ancak bir yılan elinden kapınca; Ben onu ülkemdeki yaşlı insanlar için  götürecektim diyerek  ağlar. 

                           Musa Ağacı'nın Bulunduğu Hıdırbey Köyü'ünden Manzaralar.

Musa Ağacı. 

Hz. Musa'nın su içtiğine inanılan dere. 

Hıdırbey Köyü, Samandağ.

Musa Ağacı

Begonvil  çiçeği

Meleklerin borusu / Brugmansia 

Samandağ / Hatay. 

5 Aralık 2013

AĞLATAN ÇİÇEK / HİNT GÜLÜ

Hint gülü ( Hibiscus mutabilis )

Bu sabah kalkınca,  Ayşe teyzenin verdiği  hint gülü'nün  çiçek açtığını görünce duygularıma hakim olamadım...!  Ayşe teyze, bahçesindeki bu  ağaçtan  çelik almak için gittiğimde;  çiçeklere, bitkilere  olan düşkünlüğümü bildiği için 'senim bahçene daha iyi yakışır.' diyerek, almak istememe rağmen  köklemiş, bana vermişti ( Aşağıda bu bitkiyi tanıttım ).  Bundan kısa bir süre sonra da onu kaybetmiştik.  Ayşe teyzenin  bu beklenmedik ve ani ölümü,  bizi ve  bütün  Bahçeköy'ü çok üzmüştü. 

Ayşe teyze sıradan bir kadın değildi, ilkokul üçüncü sınıfa kadar okumuş olmasına rağmen kendini her bakımdan çok iyi yetiştirmişti. Hayatı yaşayarak öğrenmişti,  örnek bir insan, vefakar bir anneydi. Okumayı, öğrenmeyi,  insanlara yardım etmeyi ve toprakla uğraşmayı çok severdi. Elinden herşey gelirdi, ondan çok şey öğrenmiştik. 
.
Kapısı herkese açıktı, evinden misafir eksik olmazdı, bir lokma ekmeğini yalnız yemezdi, insanları, çocukları çok severdi.  Bahçeköy'de ( Seferihisar ) onu  tanımayan, sevmeyen kimse yoktu. Otuz yaşlarında eşini kaybedince bir daha evlenmemiş, hayatını üç çocuğunu feda etmişti.  Çocuklarını okutmuş, evlenince de  onlara  yük olmak  için  tek başına yaşımayı tercih etmişti. 
Ben ona  'Ayşe Sultan' diye hitap ederdim. Seni hiç unutmayacağız AYŞE SULTAN, nur içinde yat.

İşte ondan  geriye kalan bazı kareler.






Ayşe teyze ( Sultan ) 

 

                                                          HİNT GÜLÜ / YOL HATMİSİ 

Hint gülü ( Hibiscus mutabilis ).
Bilimsel adı 'Hibiscus mutabilis' olan hint gülü, ebegmecigiller ( malvaceae ) familyasından,  kışın yaprağını döken, çalı veye ağaç formlu  bir bitkidir. Anavatanı Asya kıtasıdır (Çin ve Japonya ). Hibiscus mutabilis, halk arasında yol hatmisi, yanardöner, pamuk gülü, konfederasyon gülü gibi adlarla da bilinir.  
 
Ülkemizde çiçekleri çok güzel olduğu için  süs bitkisi olarak yetiştirilen Hibiscus mutabilis,  bazı ülkelerde  önemli bir endüstri ağacıdır. Hindistan'da kabukları halat ve dokumacılıkta, çiçekleri ise boya ve ilaç sanayinde kullanılmaktadır.

Bir adı da yanardöner olan hint gülü

Hint gülü yılda iki kez, sonbahar ve ilkbaharda  çiçek açmaktadır. Beyaz, pembe, yalınkat ve katmerli çiçek açan çok sayıda doğal ve kültür formları bulunmaktadır. Bazı çeşitleri ayni ağaç üzerinde farklı reklerde çiçekler açar.  Gül şeklindeki iri çiçekleri uzun ömürlü olup gün içinde  renk değiştirir.  Aynı çiçek üzerinde üç farklı renk bir arada olabilmektedir ( beyaz, pembe, kırmızı ). Bu  nedenle bir adı da  'yanardöner' dir. Yaprakları uzun saplı ve köşelidir. Sonbaharda dökülmeden önce, sarı bir renk alarak bitkiye ayrı bir güzellik verir.   
Hint gülü, sıcak ve ılıman iklimlerde  yetişmektedir, Çok hızlı büyür. Akdeniz iklimi görülen kıyı bölgelerimizde yol boylarına, park ve bahçelere dikilir.  Güneşli yerleri ve  humus bakımından zengin,  nemli toprakları sever. Kısmen soğuğa ve kuraklığa dayanıklıdır.Yaprakları zaman zaman  sararıp döküldüğü için,  dikilirken bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Budamayı sever. 
Hint gülü, çelikten ve tohumdan üretilir. Yetiştirilmesi çok  kolaydır, fazla bakım istemez.

Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )
Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )

Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )

Hint gülü / Yol hatmisi  bitkisinin yaprağı 

8 Temmuz 2011

AĞLAYAN AĞAÇ ( Amasra )

Halkın 'ağlayan ağaç'adını verdikleri servi ya da selvi ağacı (Amasra / Bartın )

İlk defa geldiğim Amasra'yı geziyordum, Tarihi Kemere Köprüsü'nü geçtikten sonra  Boztepe'ye giden yolda etrafı seyrederek ilerlemeye başlamıştım, bu sırada üzerinde 'Ağlayan Ağac'ı görmeden Amasra'yı gezdim demeyin' yazılı küçük bir tabale dikkatimi çekti. İçimden tam benim aradığım şey diyerek  Ağlayan Ağacı aramaya başladım. Yolda sorduğum kişiler  ağacın yerini  bilmedikleri için Boztepe'nin  en yüksek yerine kadar (  Aşıklar Tepesi  ) çıkıyorum.  Fotoğraf  çeken bir genç, 'Aşağıdaki çay bahçesinin yanında' deyince  Ağlayan Ağaç'ın yanından geçtiğimi anlıyorum ve  geri dönüyorum. 

Yöre halkının  'Ağlayan Ağaç' dedikleri  bu ağaç, aslında  servi ( ya da selvi ) ağacı,* Boztepe'nin eteğinde, denize çok yakın  bulunuyor, fotoğrafta da görüldüğü gibi  büyük bir ağaç değil. Tavşan Adası ile karşı karşıya bulunuyor, yanında çay bahçesi var. Metal bir  tabelaya bozuk bir Türkçe ile, halk arasında bu  ağaca  neden ağlayan ağaç dendiği yazılmış.

'SİSLİ VE RUTUBETLİ HAVALARDA ALMIŞ OLDUĞU NEMİ BİR ZAMAN SONRA BÜNYESİNDE FAZLA GELDİĞİ ZAMAN DALLARINDAN YAĞMUR DAMLASI GİBİ BIRAKIR:
BUNA DA YÖREMİZCE AĞLAYAN AĞAÇ İSMİ TAKILMIŞTIR:'

Bitkiler / ağaçlar  ağlarlar mı?
İnsanlar çok üzüntülü ve  sevinçli olduğu zamanlarda ağlar, gözlerinden gelen yaşla  rahatlar. Yani ağlamak duygusal bir olaydır. Bazı hayvanların da acı çekerken gözlerinden yaş geldiği söylenir. Bitkiler de değişik şekillerde su kaybederler  Ancak bunun insanlar ve hayvanlarda olduğu gibi duygusal bir yanı yoktur, tamamen doğaldır. 

Tavşan Adası / Amasra
 Bir gün  Amasra'ya yolunuz düşerse; Boztepe'nin eteklerindeki bu ilginç ağacı görebilirsiniz.  Bu sırada şansınız varsa, altında çayınızı yudumlarken  Tavşan Adası'ndaki  tavşanları da  görebilirsiniz. 

Bir başka ağaç hikayesinde buluşmak umudu ile, hoşçakalın sevgili doğa severler. 

                                           AĞLAYAN AĞAÇ'TAN KÖTÜ HABER ( 4. 05. 2022 )


Amasra'nın sembollerinden olan, Halk arasındaki adı Ağlayan Ağaç olan servi ağacı küresel ısınma ve doğal nedenle kurumaya başlamıştır.
Kurumaya başlıyan Ağlıyan Ağaç ( 4. 05. 2022 )

Ağlıya Ağaç ve Tavşan Adası ( Amasra / Bartın )  

Aşıklar Tepesi'nden Ağlıyan Ağaç ve Tavşa Adası 

Amasra / Bartın 

*Servi ( ya da selvi ) ağaci ( Cupressus sempervirens ): Servigiller ( Cupressaceae ) familyasından, kışın yapraklarını dökmeyen, kozalaklı,  pul yapraklı yüksek ağaç. 

( Not: Bu yayın son olarak  12. 05. 2022 tarihinde güncellenmiştir. )

15 Şubat 2011

YALNIZ MEŞE

Yalnız Meşe  ( Hikaye )

Kış çok sert geçiyordu, annesinin  ölümünden  sonra kulübesinde tek başına yaşamaya başlıyan Yan Ali'nin, şubat ayı yeni girmiş olduğu halde yakacak odunu kalmamıştı. Yazın, ağustos böceği gibi tembel tembel dolaşan Yan Ali'nin, bu kışda  kıyamette yakacak odun bulması çok zordu. 

Orman, sanki her yıl köye biraz daha köye uzaklaşıyordu. En yakın ağaçların bulunduğu yerler bile köye birkaç saat mesafedeydi. 

Yan Ali'nin aklına birden köyün yakınındaki  meşe ağacı geldi. Bu ulu meşe ağacı odun ihtiyacını fazlasıyla karşılayabilirdi, böylece ormana kadar gitmesine de gerek kalmazdı. İçinden 'nasıl olsa bir gün  kesilecek' dedi.

Köyün etrafındaki ağaçlar kesile kesile tükenmiş, eskiden meşe ormanı olduğu söylenen bu yerlerde geriye kala kala sadece bu meşe ağacı kalmıştı. Bu nedenle köylüler ona 'Yalnız Meşe' adını takmışlardı. Köyün yolu  bu  meşe ağacının  yanından geçiyordu, yolcular yazın buradan geçerken sıcaktan bir süre burada dinlenirler, köylerine bakarlardı. Çobanlar, yazın sıcak havalarda sürülerini bu meşenin  altında toplardı.

Anadolu bozkırın ortasında tek başına, bir anıt gibi duran bu  meşe ağacı dile gelse, kim bilir neler anlatırdı! Bu zamana kadar dallarının arasına  kaç kuş  yuva yapmıştı? Kaç yavuklu bu ağacın altında buluşmuştu. ... şimdi artık sıra ona gelmişti !

Yan Ali, Yalnız Meşe'ye yaklaşırken şiddetli bir sağanak yağmur başlamıştı, şimşekler çakıyor, gök gürlüyordu. Etrafta kimsecikler kalmamıştı, herkes evine girmişti. Yan Ali içinden, 'meşe ağacını kesmenin şimdi tam zamanı' dedi.
Baltasını tam meşe ağacına vurmak için kaldırdığı anda etraf birden aydınlanmış, arkasından da korkunç bir ses köyün üzerinde yankılanmıştı.

Köylüler iki gün sonra, Yan Ali'nin yarı yanmış cesedini, elinde baltasıyla meşe ağacının altında bulmuşlardı. Meşe ağacına yıldırım düştüğünden Yan Ali ağacı kesemeden ölmüştü. Ağaca  ise önemli bir şey olmamıştı.  Bu durum  köylüler arasında söylentilere yol açmıştı. Yalnız Meşe'nin altında bir yatır olduğı söylenmeye başlamıştı.  Yan Ali'yi bu yüzden yıldırım çarpmışti. Buradaki yatırın ulu bir kişi olduğu, meşe ağacını koruduğu söyleniyordu. Bazı köylüler, geceleri meşe ağacının altında  ışık ( nur ) gördüklerini söylüyordu. Köylüler,  meşe ağacının  kutsal olduğuna ve hastalıklardan insanları koruduğuna inanmaya başlamıştı.Şifalı diye yapraklarını, kabuklarını, palmutlarını toplayıp  satmaya başlamışlardı.  Bazıları, meşe ağacının dibinden toprak alıp götürüyordu. 

Söylentileri duyan çevre köylerde yaşayanlar da,  hastalıklarına şifa bulmak, dilek tutmak için akın akın Yalnız Meşe ağacının bulunduğu yere  gelmeye başlamıştı. Bazıları çadır kurarak,  gece  meşe ağacının altındaki  ışığı ( nur ) görmeyi bekliyordu. Işığı  gördüklerini söyleyenlerin sayısı  gün geçtikce artmaya başlamıştı. Işığı görenlerin  cennetlik  olduğu söylentisi, meşe ağacının çevresini adeta panayır yerine dönüştürmüştü.

Bu beklenmedik olay, o zamana kadar adı sanı duyulmamış olan, Anadolunun bu dağ köyünün kaderini değiştirmişti.  Köylüler bu meşe ağacı sayesinde fakirlikten kurtulmuş, para kazanmaya başlamıştı. Köye gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için lokantalar, oteller açılmış, hayvan  damları bile kiraya verilmeye başlanmıştı. Köyü ziyaret edenlerin sayısı her yıl katlanarak artmaya başlamıştı. 

Köylüler, meşe ağacının bulunduğu yere büyük bir park, türbe ve Yan Ali'nin meşe ağacını kesmesini sembolize eden bir de heykel  yaptırmıştı. Meşe ağacının  'anıt ağaç' sayılarak koruma altına alınması  ve  köyün adının da 'Yalnız Meşe' olarak değiştirilmesi için valiliğe dilekçe vermişlerdi.

15.02.2011, Bahçeköy 
A Kadir Bekçi

31 Ağustos 2010

ATATÜRK VE İĞDE AĞACI

İğde Ağacı
Atatürk'ü Ağlatan Ağaç.

Afet İnan 'Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler' kitabında, O'nun doğa ve ağaç sevgisi ile ilgili olarak şunları yazmıştır.
Çankaya köşkünden meclis binasına giderken, o günün Ankara'sında bir tek iğde ağacı vardı. M.Kemal her gün ağacın önünden geçerken arabasını durdurup iner, selam verirmiş. Neden böyle yaptığı sorulunca;  'O, yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi,..en az öbür neferler kadar bunun da selama hakkı var.'  dermiş.

Bir gün bir de bakıyor ağaç kesilmiş. Yolu genişletmek için kesmişler. Yahu diyor 'Bana sorsaydınız o ağacı kurtaracak yol bulurdum'. Sonra dayanamıyor arabaya biniyor, sürücüyle arkadaşının önünde, hüngür hüngür ağlıyor.

Atatürk' ü ağlatan ağaç, İğde

Yukarıdaki yazıyı ilk  okuduğum zaman  liseye yeni  başlamıştım. Öğretmenimiz Atatürk'ün ağaç sevgisiyle ilgili bir ödev vermişti. Okulun kütüphanesinde konuyu araştırırken, Afet İnan'ın yukarda anlattiklarını  okuyunca çok  etkilenmiştim. Benim ağaç ve çiçeklere karşı olan sevgimde,  bu olayın da etkisi olmuştur.

İğde ağacı hakkındaki bir başka yazımı  linki tıklayarak okuyabilirsiniz. ;http://kadirbekci53.blogspot.com/2010/05/igde.html