Hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hikaye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2011

YALNIZ MEŞE

Yalnız Meşe  ( Hikaye )

Kış çok sert geçiyordu, annesinin  ölümünden  sonra kulübesinde tek başına yaşamaya başlıyan Yan Ali'nin, şubat ayı yeni girmiş olduğu halde yakacak odunu kalmamıştı. Yazın, ağustos böceği gibi tembel tembel dolaşan Yan Ali'nin, bu kışda  kıyamette yakacak odun bulması çok zordu. 

Orman, sanki her yıl köye biraz daha köye uzaklaşıyordu. En yakın ağaçların bulunduğu yerler bile köye birkaç saat mesafedeydi. 

Yan Ali'nin aklına birden köyün yakınındaki  meşe ağacı geldi. Bu ulu meşe ağacı odun ihtiyacını fazlasıyla karşılayabilirdi, böylece ormana kadar gitmesine de gerek kalmazdı. İçinden 'nasıl olsa bir gün  kesilecek' dedi.

Köyün etrafındaki ağaçlar kesile kesile tükenmiş, eskiden meşe ormanı olduğu söylenen bu yerlerde geriye kala kala sadece bu meşe ağacı kalmıştı. Bu nedenle köylüler ona 'Yalnız Meşe' adını takmışlardı. Köyün yolu  bu  meşe ağacının  yanından geçiyordu, yolcular yazın buradan geçerken sıcaktan bir süre burada dinlenirler, köylerine bakarlardı. Çobanlar, yazın sıcak havalarda sürülerini bu meşenin  altında toplardı.

Anadolu bozkırın ortasında tek başına, bir anıt gibi duran bu  meşe ağacı dile gelse, kim bilir neler anlatırdı! Bu zamana kadar dallarının arasına  kaç kuş  yuva yapmıştı? Kaç yavuklu bu ağacın altında buluşmuştu. ... şimdi artık sıra ona gelmişti !

Yan Ali, Yalnız Meşe'ye yaklaşırken şiddetli bir sağanak yağmur başlamıştı, şimşekler çakıyor, gök gürlüyordu. Etrafta kimsecikler kalmamıştı, herkes evine girmişti. Yan Ali içinden, 'meşe ağacını kesmenin şimdi tam zamanı' dedi.
Baltasını tam meşe ağacına vurmak için kaldırdığı anda etraf birden aydınlanmış, arkasından da korkunç bir ses köyün üzerinde yankılanmıştı.

Köylüler iki gün sonra, Yan Ali'nin yarı yanmış cesedini, elinde baltasıyla meşe ağacının altında bulmuşlardı. Meşe ağacına yıldırım düştüğünden Yan Ali ağacı kesemeden ölmüştü. Ağaca  ise önemli bir şey olmamıştı.  Bu durum  köylüler arasında söylentilere yol açmıştı. Yalnız Meşe'nin altında bir yatır olduğı söylenmeye başlamıştı.  Yan Ali'yi bu yüzden yıldırım çarpmışti. Buradaki yatırın ulu bir kişi olduğu, meşe ağacını koruduğu söyleniyordu. Bazı köylüler, geceleri meşe ağacının altında  ışık ( nur ) gördüklerini söylüyordu. Köylüler,  meşe ağacının  kutsal olduğuna ve hastalıklardan insanları koruduğuna inanmaya başlamıştı.Şifalı diye yapraklarını, kabuklarını, palmutlarını toplayıp  satmaya başlamışlardı.  Bazıları, meşe ağacının dibinden toprak alıp götürüyordu. 

Söylentileri duyan çevre köylerde yaşayanlar da,  hastalıklarına şifa bulmak, dilek tutmak için akın akın Yalnız Meşe ağacının bulunduğu yere  gelmeye başlamıştı. Bazıları çadır kurarak,  gece  meşe ağacının altındaki  ışığı ( nur ) görmeyi bekliyordu. Işığı  gördüklerini söyleyenlerin sayısı  gün geçtikce artmaya başlamıştı. Işığı görenlerin  cennetlik  olduğu söylentisi, meşe ağacının çevresini adeta panayır yerine dönüştürmüştü.

Bu beklenmedik olay, o zamana kadar adı sanı duyulmamış olan, Anadolunun bu dağ köyünün kaderini değiştirmişti.  Köylüler bu meşe ağacı sayesinde fakirlikten kurtulmuş, para kazanmaya başlamıştı. Köye gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için lokantalar, oteller açılmış, hayvan  damları bile kiraya verilmeye başlanmıştı. Köyü ziyaret edenlerin sayısı her yıl katlanarak artmaya başlamıştı. 

Köylüler, meşe ağacının bulunduğu yere büyük bir park, türbe ve Yan Ali'nin meşe ağacını kesmesini sembolize eden bir de heykel  yaptırmıştı. Meşe ağacının  'anıt ağaç' sayılarak koruma altına alınması  ve  köyün adının da 'Yalnız Meşe' olarak değiştirilmesi için valiliğe dilekçe vermişlerdi.

15.02.2011, Bahçeköy 
A Kadir Bekçi

21 Temmuz 2010

YASEMIN ÇİÇEĞI VE BİR AŞK HİKAYESİ

Yasemin çiçeği
Dere kıyısında yaptığı derme çatma bir kulübede tek başına  yaşıyan adam, evinin etrafını yasemin çiçekleri dikmişti. Hiç kimse ile ilişki kurmadığı için köyde,  nereden geldiği, kim olduğunu merak ediliyordu. Köyün yaşlıları, köylerinin eski  öğretmenine  benzediğini söylüyordu. Esrarengiz bu adam, zamanını çoğunu, kulubesinin bahçesine diktiği  yasemin çiçeklerinin altında kitap  okuyarak ya da derede balık avlayarak geçiriyordu.  

Bir gün balık avlarken küçük bir çocukla karşılaşınca, babası öldüğü  için  annesi ile beraber yaşıyan bu çocukla aralarında  baba - oğul şeklinde bir ilişki başlamış ve  ömrünün  kalan kısmında bütün  sevgisini bu çoçuğa vermişti. 

Her fırsatta buluşan çocuk ve yaşlı adam, zamanlarının çoğunu beraber geçirirler. Yaşlı adamın anlattığı hikayeler çocuğun çok hoşuna gider.  Beraber balık tutarlar, top oynarlar. Birbirlerini görmedikleri günler, ikisi için de zor geçmeye başlar.   

Bir gün çocuk her zamanki gibi  yasemin çiçeklerinin altından  geçmiş ve  kulübeye gelmiştir. Ancak  yaşlı  adam her zamanki yerinde yoktur, dışarıya çıkamamış  yatağında  zorlukla nefes alabilmektedir.  Çocuk, bugün ne anlatacaksın? deyince. 

Artık yolun sonuna geldiğini anlayan  yaşlı adam güçlükle oturduğu yatağından  çocuğa dönerek, 'Bugün sana değişik  bir hikaye anlatacağım' der.  O güne kadar kimseye söylemediği sırrını, ölmeden önce anlatmaya karar vermiştir.

'Bir zamanlar Anadolunun bir dağ köyünde Yasemin adında çok güzel bir kız yaşıyormuş. Adını aldığı yasemin çiçeği gibi narin ve saf  olan bu kız,  bir o kadar da içine kapanık ve utangaçmış. Bu nedenle de, köyün  öğretmenine olan aşkını bir türlü söyleyememiş.  Öğretmen de Yasemin'in kendini sevdiğini bilmiyormuş.

Ailesi Yasemin'i evlendirmek isteyince, aşkını kimselere söyleyemeyen Yasemin, düğün günü  gelinliği ile  kendini öğretmenin balık tutmakta olduğu  derinin  sulara bırakmış.  Genç kızın cesedini sudan çıkaran öğretmen, elinde sıkıca tutuğu kağıdı merak edip  okuyunca, Yasemin'in kendini sevdiğini ve bu yüzden intihar ettiğini anlamış.'

Yaşlı adamın anlattıklarından çok etkilenen  çocuk;  Öğretmen bunu  öğrenince ne yapmış? deyince.   Yaşlı adam son nefesini verirken ' Ölünceye kadar bu sır ile yaşamış',  der.  .

A Kadir Bekçi

17 Temmuz 2010

ÖĞRETMENLER GÜNÜ HEDİYESİ

Öğretmenler Günü Hediyesi.

Elif  öğretmen, Anadolu'nun değişik yörelerinde uzun yıllar çalıştıktan sonra büyük bir şehre tayin olmuş  ve daha çok dar gelirli, Anadolunun değişik yerlerinden göç etmiş  ailelerin çocukların gittiği  bir okulda çalışmaya başlamıştı. Bu nedenle okulda  zaman zaman, sosyal ve ekonomik farklılıklardan kaynaklanan problemler yaşanıyordu.

Elif öğretmen, demokrat ve sevecen tavrı ile bu sorunları bir şekilde  tatlıya bağlıyor ve çözüyordu. Bu nedenle kısa zamanda  bütün arkadaşlarının, öğrencilerin, velilerin  güven  ve sevgisini kazanmıştı.

 O yıl öğretmenler gününde öğrencilerinin  kendisine bir hediye almak istediğini duyunca, sadece çiçek kabul edebileceğini söylemişti.

Çocuklar da öğretmenler gün okula gelirken bahçelerden, kırlardan topladıkları değişik çiçeklerle gelmiş, öğretmenlerini  bu anlamlı günde yalnız bırakmamıştı. 

Elif öğretmen, çocukların getirdiği çiçekleri büyük bir vazoya koydurmuştu. Farklı renklerdeki ve türdeki  bu  çiçekler bir arada çok  güzel durmuştu. 
Elif öğretmen,  insanlarında çiçekler gibi farklı farklı olduklarını bunun  kötü bir şey olmadığını, birlikte yaşamaları için bir engel olmadığını, tam tersine o toplum için bunun  zenginlik kaynağı olduğunu anlatı. 

Bu sırada bütün öğrenciler, konuşmayan, kavga eden  çocuklar birbirlerine sarılmış, bir sevgi yumağı oluşturmuştu. Hep bir ağızdan, 'öğretmenim seni çok seviyoruz' diye tempo tutmuşlardı.
Bu, Elif öğretmenin o zamana kadar aldığı en güzel  hediyeydi..

A Kadir Bekçi
17. 07. 2010, Bahçeköy / Seferihisar.

12 Haziran 2010

MANOLYA AĞACININ HİKAYESİ

Onu diktiğimde mayıs ayının son günleriydi, ağaç dikme zamanı geçmiş yaz sıcakları bastırmıştı.

Komşum, bahçesindeki bu manolya ağacını  yeterince yer olmadığı ve diğer bitkilere gölge yaptığı için söktürüp atmıştı.  Bu sırada  ağacın kökleri  ve  dalları da  kırılmıştı. Gördüğüm de önce  çok üzülmüştüm.

Artık benim de bir manolya ağacım var.
Ancak daha sonra hep bahçemde bir manolya ağacım olmasını istediğimden, bu durum bende buruk da olsa bir sevinç yaratmıştı. Belki de bu sayede bir manolya ağacım olacaktı.

Onu atılan yerden alarak itina ile bahçeme diktim. Ancak her gün  sulamama rağmen bütün yaprakları  döküldü, sadece gövdesi kurumamıştı.  
İkinci yıl  bir kaç küçük yaprak açtı ama hiç büyümedi. Yine de kurumadığına sevindim, hala küçük de olsa bir umut vardı.

Bu yıl ( üçüncü yıl ) manolya ağacım çok neşeli görünüyor, büyük ve parlak yapraklar açtı,  her tarafından yeni  filizler verdi.  Artık onun  bir an önce çiçek açmasını  istiyorum.

2 Mayıs 2010

HERCAİ ÇİÇEĞİ İLE KARDELEN ÇİÇEĞİNİN AŞKI

Hercai menekşe / doğal  ( Viola tricolor )

Efsaneye göre;  bir zamanlar birbirini çok seven  ve kıskanan iki kır çiçeği varmış. Bu çiçekler birbirlerini o kadar çok seviyormuş ki, arkadaşları  görmesin diye çiçeklerini kışın  açmaya karar vermişler.
Ancak, kış geldiğinde çiçeklerden biri verdiği sözü tutmamış, çiçeklerini  açmak için her zaman ki gibi  baharın gelmesini, karların erimesini beklemeye başlamış. Diğeri  ise,  canı pahasına, karların arasından  çiçeklerini açmış. Ancak sevgilisini göremeyince  aldattığını anlamış, üzüntüsünden boynu bükülmüş. Sevgilisi ile bir daha karşılaşmamak için de,  bundan sonra çiçeklerini hep kışın açmış.
Bu nedenle ona arkadaşları 'KARDELEN'* adını vermişler. Verdiği sözü tutmayan arkadaşlarına  ise, 'HERCAİ' * ( hercai menekşe'ye kısaca hercai çiçeği denir. ) diyerek alay etmişler.

Kıssadan hisse : Siz siz olun sevgilinize yalan konuşarak hercai çiçeğinin  durumuna düşmeyiniz, yalan konuşanın  aslında kendini aldattığını unutmayınız.

A. Kadir Bekçi

Hikayemizin kahramanlarından kardelen çiçeği ( galanthus )

*Kardelen : Nergisgiller ( amaryllidaceae ) familyasının 'galanthus' cinsiden  bitkilere genel olarak kardelen denir.  Yurdumuzda doğal olarak yetişen 14 türü bulunmaktadır, soğanlı ve beyaz çiçeklidirler. Süs bitkisi olmasının yanında bazı türleri tıbbi amaçla da kullanılmakta ve yurt dışına satılmaktadır.

*Hercai :  Sevdiğine ihanet eden,  aldatan, vefasız. Sözünü tutmayan, hiçbir şeyde karalı olmayan, gelgeç.