1 Şubat 2013

KIŞIN BAHARI YAŞAMAK

Bugün 1 şubat, İzmir'de soğuk ama güneşli bir hava var. İlkbaharda çiçek açması gereken bir çok bitki şimdiden açtılar.  İzmir'in en güzel yanlarından biri de bu, kışın ortasında  bahar yaşıyorsunuz.
Gerçi insan kışın kar da  görmek istiyor, onunda zevki bir  başka oluyor ama, yinede havaların güzel gitmesi insanı rahatlatıyor.

Yurdumuzun bir çok  yerinin karlar altında olduğu bu günlerde, İzmir'de  bir çok bitki şimdiden çiçek açarak  baharı getirdi. İşte onlardan bir kaçı ( Çiçeklerden çoğu kendi bahçemden. )


Nergis çiçekleri ( Narcissus )
Kırmızı dağ  laleleri ( Anemone  )
Dağ  laleleri (Anemone )
Sarı yasemin / çuhaçiçeği yasemin ( Jasminum fruticans )
Aynisafa çiçeği  ( Kalendula offici )
Mor menekşe.
Buz çiçeği  ( Mesembryanthemum )
Gül
Taflan ( Euonymus )
Koca yemiş  ( Arbutus unedo )
Sarı çalı papatyası ( Euryops  Pectinat )

Bahar sarmaşığı ( Clematis cirrhosa )
Çayır papatyası / Şeker tabağı ( Bellis perennis )
Hercai menekşe ( Viola Tricolor )
Yabani sikleman ( Cyclamen )
Gazanya  ( Gazania )
Karanfil ( Dianthus caryophyllus )
Kanarya otu  (Senecio  angulatus )
Defne yapraklı kartopu  ( Viburnum tinus )
Süs yoncası ( Oxalis pes- caprae  )
Bodrum papatyası ( Osteospermum )
Yabani sümbül çiçeği
Fındık çiçeği
Moryıldız / Kum çiğdemi ( romulea tempskyana )

29 Ocak 2013

AKARCA - SIĞACIK DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

Teos Doğa Sporları Grubu'nun düzenlediği doğa yürüyüşlerinin,   bu pazar günkü etabı ( 27.01.2013 ), Akarca -Sığacık arasında yapıldı.
Doğayı daha iyi tanımak, sevmek, korumak, sağlıklı yaşamak, yeni dostluklar edinmek bakımlarından  çok yararlı olan bu yürüyüşlere daha fazla doğa severin katılmasını bekliyoruz. 

Havanın yağışlı olması nedeni ile, yürüyüşümüzü   daha az  ( 14 )  arkadaşımızın katılımı ile  yaptık.  Sonuç olarak, zaman zaman yağmur yağsada  güzel bir  yürüyüş oldu.
Bu arada,  güzergahımız üzerinde bulunan Teos Antik kentini ve Sığacık Halk pazarını da gezme imkanı bulduk.

İşte bu yürüyüşümüzden renkli görüntüler ve kısa hikayesi.

Haritacılar sitesi / Akarca

15 km. kadar olacağını tahmin ettiğimiz yürüyüşe, belediye otobüsü ile  geldiğimiz Akarca Beldesi'ndeki Haritacılar sitesinden başlıyoruz. Akarca,  Seferihisar'a 6 km. mesafede olup,  Seferihisar - Kuşadası yolu üzerinde, Doğanbey Körfezi'nin ise  kuzeyinde bulunuyor.
Çam fıstığı ağaçlarının süslediği cadde ve sokaklardan   geçerken hafiften  yağmur yağmaya  başlıyor. başlıyoruz.

Yürüyüşe başladıktan kısa bir süre sonra yağmur başlıyor.
 Hava kapalı ve soğuk.

Yol kıyılarında kalmış olan  az sayıdaki yaşlı  meşe ağaçları,  buraların daha
önceki bitki örtüsü hakkında fikir veriyor.
Meşe ağaçları

Akarca sahilleri
Akarca, Seferihisar'ın çok sayıda yazlık sitesinin  bulunduğu bir sahil beldesi.  İzmir'e 45.km. mesafede, Seferihisar Kuşadası yolunun sağında yer alıyor.  Şehrin gürültü ve sitresinden kaçmak, doğa ile iç içe, sakin bir hayat yaşamak isteyenler için ideal  bir yer.

Akarca / Seferihisar

Akarca
Yazın cıvıl cıvıl olan bu sokaklar şimdi bomboş, adeta in cin top oynuyor. 
Akarca / Seferihisar

Yağan yağmurların göl haline getirdiği bahçelerde ördekler yüzüyor.

Yağmurların oluşturduğu derelerden geçemeyen arkadaşlarımız
 yolunu değiştiriyor.

Dalgaların getirdiği yaprak ve molozlar

Yosun tepeleri

Çiçek Adası, namı diyer Tavşan Adası. 

Akarca sahilleri ve dalgalar.
Mavi bayraklı bu plajlar şimdi dalgaların sesini dinliyor.
Güneş Kent sitesi üzerinde uçan martılar

Göl haline gelmiş olan boş arazi ve yollardan geçerken zorlanıyoruz.


Teos Antik Kenti yakınlarındaki bu küçük köprüden geçerken
 hatıra  fotoğraf çektiriyoruz.
Teos antik kenti ( Odeon )

Bu arada yolumuz üzerinde bulunan  Teos Antik kentini gezerek, öğle yemeğimizi  Odeon'da yiyoruz.
Teos, MÖ.1000 yıllarında kurulmuş, 12 İon kentinin en önemlilerinden biridir. Geniş bir alana yayılmış olan  Teos antik kentinden günümüze Dionysos Tapınağı, tiyatro, agora, odeon, surlar ve liman kalıntıları kalmıştır.

Bu güne kadar Teos Antik kenti ile ilgili yeterli kazı  yapılmamış olması, buradaki  eserlerin ise  taş gibi etrafta kullanılması ise  son derece üzücü ve düşündürücüdür. 
Dört bin yıl öncesine ışık tutacak olan Teos Antik kentinin,  bir an önce  ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bugün bu  topraklarda biz yaşadığımıza göre,  bunu yapmak da bize düşmektedir.

Hayvanların otladığı Teos Antik Kenti'nin  bir an önce gün ışığına
çıkarılması gerekmektedir.
Teos Antik Kenti içinde otlayan atlar
Yemek molası ( Odeon )


Teos'un önemli bir özelliği de, bundan 2500 yıl önce dünyada ilk sanatçılar birliğinin burada  kurulmuş olmasıdır. Bu nedenle, geçen yıl Teos'u ziyaret eden bir grup sanatçı burayı tekrar dünya sanatçılarının bir araya geleceği bir merkezi yapmak için harekete geçmiştir.

Teos Antik Kenti içinde bulunan bu yaşlı zaytin ağacının
 altında da bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.

Teos Antik Kenti içinde bulunan bu yaşlı  zeytin  ağaçların, 'Anıt Ağaç' olarak tescil
 edilerek bir an önce koruma altına alınması gerekmektedir.
Dionysos Tapınağı / Teos Antik Kenti, Seferihisar.
Teos'ta yet alan en önemli kalıntılardan biri de,  Dionysos adına
 yapılmış olan bu tapınak kalıntısıdır. Umarız tekrar eski haline getirilir. 
Baharın ayak sesleri.
Bahar sarmaşıkları ( Clematis cırrhosa ) ve dağ laleleri çiçek açmaya başlamış.
Dağ laleleri / Manisa lalesi
( Anemone coronaria ).

Sığacık / Seferihisar

Sığacık / Seferihisar. 
Akarca'dan başladığımız yürüyüşümüz Sığacık'ta  sona eriyor.
Seferihisar'a bağlı bir  mahelle  olan Sığacık; kalesi, mavi bayraklı plajları,Teos antik kenti ile gezilip görülmesi gereken bir yer.

Tarihi sığacık kalesi.
Sığacık Kalesi:
İlk defa Selçuklular zamanında yapıldığı sanılan bu kale, Kanuni Sultan Süleyman zamanında bu günkü şeklini almıştır. Kale duvarları yapılırken Teos antik kentinden getirilen taşlar kullanılmıştır. Kale içinde halen oturulmakta olan bir mahalle ve ibadete açık tarihi bir cami ( Süleyman Han Camii) bulunmaktadır.
Pazar günleri ise burada köy pazarı kurulmaktadır.

Kale içi ve Süleyman Han Camii ( Sığacık Camii )

Sığacık'tan ayrılmadan önce burada kurulan  köy pazarına da uğruyoruz.  Bazı arkadaşlarımız pazar alış verişlerini burada  yapıyor. Burada köylülerin kendi ürettiği doğal ( organik )  ürünler satılıyor.


Organik ürünlerin satıldığı sığacık köy pazarı



Kale içinde bir sokak.


Kale içi / Sığacık.

Sığacık'ta, yorgunluk çaylarımızı  bir arkadaşımızın getirdiği
 pasta ve börekleri yiyerek  içiyoruz.
Bir başka doğa yürüyüşünde buluşmak umudu ile, hoşçakalınız sevgili doğa severler.  

24 Ocak 2013

SARI PAPATYA ( Hikaye )

Karahindiba, nam-ı diğer  'Sarı papatya' / Hikaye.
Maho ( Mahmut ), annesi onu doğururken öldüğü için  'ben katil olarak doğmuşum.' diyordu. Babası ve üvey annesi tarafından devamlı dövülüp istenmediği için de 12 yaşında evden kaçıp İstanbul'a gelmişti.  Gidecek hiç bir  yeri olmadığı için de parklarda yatmış, çöplerden topladığı ekmekleri yiyerek, hırsızlık yaparak büyümüştü.

17 yaşında bir kavgada gözünün birini kaybedince,  adına bir de kör sıfatı eklenmiş.
Arkadaşları ile birlikte işledikleri bir suç onun üzerinde kalınca, 8 yıl yattığı cezaevi yılları onun için iyi bir eğitim olmuş.
Cezaevinden çıktığında artık o eski Maho değildir.  Hiç bir şeyden korkmayan, kimseyi sevmeyen, acımasız bir insan yapmıştır.  Cezaevi onu ıslah edeceğine  tam bir  canavar yaratmıştır.

Kör Maho, kısa zamanda kurduğu çetesi ile adını yeraltı dünyasında duyurur, artık o herkesin korktuğu ünlü bir mafya babasıdır.  İşlemediği suç, girmediği pis iş kalmaz, defalarca cezaevine girer çıkar, her defasında daha da güçlenir, namı her yer de duyulur.
Ancak sonunda  idam cezası  yiyince, artık onun için yolun sonu görünmüştür. Su testisi su yolunda kırılacaktır...
                                       xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kovuşa geldiğimde, tek boş yer onun ranzasında olduğu için alt üst yatmaya başlamıştık.  Maho  esmer,  iri yarı ve karanlık  bakışlı bir adamdı.  Fazla konuşmazdı, ancak söyledikleri kovuşta emir kabul edilirdi. Gardiyanlar da ondan mahkumlar gibi  çekinir ve korkarlardı.
Bir gün kitap okurken 'baksana!'  demesi ile başlayan diyaloğumuzun, o zaman  arkadaşlığa dönüşeceğini hiç düşünmemiştim.

 Ölüm cezası yargıtay tarafından da onaylanmıştı. İlkokul üçüncü sınıfa kadar gittiğinden,  gelen resmi  yazıları bana okutup açıklatıyordu.
Herkesin korkup yanından kaçtığı  bu insan,  belki de gazeteci olduğum için ilgimi çekmeye başlamıştı. Hayat hikayesini kendinden dinlemek  istiyordum.
Bir gün kovuşta çıkan bir kavga bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı. Artık her yere beraber gidiyor ve birlikte hareket ediyorduk.

Cezaevi avlusunda birlikte volta atmaya başlamıştık.  Çok az konuşan Maho, bana hayat hikayesini en ince detaylarına kadar anlatmaya başlamıştı.
Her şeyi daha  güçlü olmak için yaptığını söylüyordu. Kanun, hukuk onun için boş şeylerdi. Güçlü olanın her zaman haklı olduğunu, bunun için de kötü olmak, kimseye acımamak lazım diyordu.

En çok otuz yıldır gitmediği köyünü özlediğini söylüyordu, öğretmenini, köpekleri Karabaşı, beraber oynayıp okula gittikleri komşularının sarı saçlı kızı Elif'i  hala unutmamıştı. Ondan  söz ederken gözlerinin içi gülüyordu. Belki evlenmemiştir diyordu.

Kaçınca köyüne gideceğini, annesinin mezarını ziyaret edeceğini ve daha sonra da yurt dışına kaçacağını söylüyordu. Babasına olan kini hala geçmemişti, ondan söz ederken gözlerindeki nefret hala okunuyordu.

Bir gün yine avluda birlikte olta atıyorduk,  birden durdu ve yere  eğildi.  Ben yere  bir şey düşürdüğünü sandım.  Meğer, duvarın dibinde betonun çatlakları arasında bir karahindiba otunun çiçek açtığını görmüştü.
İlk defa onu bu kadar heyecanlı ve mutlu görüyordum. Bir yabani  çiçeği bu kadar çok değer vermesi beni şaşırtmıştı.
Maho, birden herkese buraya gelin diye bağırmaya başlamıştı. Mahkumlar ve gardiyanlar etrafımızda toplanmış, öyle bakıyorlardı. Maho, eli ile, ancak dikkatlice bakınca fark edilebilen karahindiba çiçeğini göstererek 'ona dokunanı yakarım!' dedi. Daha sonra da,  çiçeğin etrafını küçük bir çakıl taşı ile çizerek çember içine aldı.

Artık avluya çıktığımızda doğru karahindiba çiçeğinin yanına gidiyorduk. Betonun çatlaklarını genişletmiştik, karahindiba yaprak açmış, yeni tomurcuklar vermeye başlamıştı. Maho ona 'sarı papatyam' diyordu. Çocukluk aşkından sonra yok olan içindeki sevgi duygusunu,  bu çiçek yeniden uyandırmıştı.

Bir gece sabaha karşıydı, gardiyanlar Maho'yu  kovuştan götürmeye  geldiler. Bu kadar kısa zamanda infaz edileceğini hiç birimiz beklemiyorduk. Kaçmak için planlar kuruyordu, şaşkın ve korkmuştu, titriyordu.
Onu ilk defa böyle görüyordum. Bense ayağa kalkmış öyle duruyordum, ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşımı idam etmeye götürüyorlardı.
Yanımdan geçerken 'sarı papatyam belki bu gün yeni çiçek açmıştır' dedi.

Sabahleyin bir an önce avluya çıkmak, karahindiba çiçeğini yanına gitmek istiyordum. Perişan bir haldeydim, arkadaşım idam edilmişti.  Gardiyanlar, mahkumlar Maho'dan kurtuldukları için kovuşu bayram yerine çevirmişlerdi.

Sonunda karahindiba çiçeğinin olduğu havalandırma alanına  gelmiştim.  Gardiyanlar  Kör Maho'nun 'sarı papatya'sını çoktan çiğneyip ezmişlerdi.  Gece arkadaşım  idama giderken ne yapacağımı bilememiş,  arkasından baka kalmıştım.  Ezilmiş olan  karahindiba çiçeğini yerden  aldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.