14 Mart 2016

DOĞANBEY ÇIFIT KALESİ DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

Doğanbey Adası, nam -ı diğer Çıfıt  Kalesi 

 Bu hafta sonu ( 06. 03. 2016 )  Teos Doğa Sporları Grubu' tarafından her hafta sonu  düzenlenmekte olan doğa yürüyüşlerinden, Doğanbey - Çıfıt Kalesi doğa yürüyüşünü yaptık. Doğanın da  en güzel kostümünü giydiği bu  günlerde, havanın da güzel olması yürüyüşümüzün daha  zevkli ve güzel   geçmesini sağladı. İşte bu yürüyüşümüz fotoğraflarla hikayesi. Bu arada sizlere, yörenin flora ve tarihinden de kısaca söz edeceğim.

Harita alıntıdır. 

Yürüyüşümüze Seferihisar- Kuşadası Karayolu üzerinde bulunan  Doğankent Sitesi durağından başlıyoruz.  Burası Seferihisar'a  yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Karayolu  burada sahili takip etmiyor, Doğanbey Burnunu  baypas ederek iç kısımdan  geçiyor. Bizim  rotamız, Çıfıt Kalesi'nin de bulunduğu yaklaşık 9 km uzunluğundaki  bu yarımada üzerinden geçiyor. Ürkmez yakınlarında tekrar   karayoluna  çıkarak yürüyüşümüzü tamamlayacağız.


Seferihisar'ın köyleri ( mahalle olmadan önce )

Eski Doğanbey Köyü  / Seferihisar ( Fotoğraf daha önce çekilmiştir )
Bir zamanlar Seferihisar'ın en kalabalık  köyü imiş,  şimdi çok az oturan kalmış.

Yel değirmeni / Doğanbey

Doğanbey, Çaka Bey tarafından ele geçirilerek ( 1084 ) Türk yönetimine girmiş. 1426 yılında ise Osmanlı devletine bağlanmış.  Buraya Doğanbey adı, Osmanlılara karşı burayı savunan Aydınoğlu Cüneyt Bey'in oğluna ithafen verilmiş.

Son zamanlarda, Türkiye üzerinden yurt dışına kaçmaya çalışan mültecilerle gündeme gelen Doğanbey,  aynı zamanda çok zengin termal kaynaklara da sahip bir yer.

Yöre bitki örtüsü bakımından da çok zengin, Akdeniz ikliminde doğal olarak yetişen bir çok bitki türünü  burada görmek mümkün.

Doğankent Sitesi durağı .
Yürüyüş için burada toplanıyoruz. 

Yürüyüşe kır çiçekleri kaplı yemyeşil bir alandan geçerek  başlıyoruz.
( Yürüyüşe  23 kişi katıldığı anlaşılıyor. )

Kır çiçekleri. 

Doğankent Sitesi / Atatürk Mah. / Seferihisar.

Dağ laleleri ( Anemone coronaria )

Bir tür çiriş otu ( Asphodelus albus )

Makiliklerin arasındaki patika yollardan geçerek yürüyüşe  devam ediyoruz.
Doğa muhteşem gözüküyor. 

Burada kısa bir dinlenme molası veriyoruz. 

Teos Doğa Sporları Grubu ( Seferihisar / İzmir )

Her yerde  açan beyaz  papatyalar ( Anthemis chia  ).
Uzaktan kar yağmış gibi görünüyor.

Mavi ve yeşilin buluştuğu Doğanbey / Seferihisar  kıyıları 

Erguvan ağacı ( Cercis silliquastrum )
Erguvan rengi, doğal olarak elde edilmesi en zor renklerden biri olduğu için Bizanslılar tarafından 
 zenginlik ve güç belirtisi olarak kabul edilmiştir. Erguvan çiçekleri zehirsiz olup yenebilir.

Burada yeni çiçek açmış  erguvan
ağaçlarını arkamıza alarak fotoğraf çektiriyoruz.

Yeşil ve sarının dansı.

Beyaz çiçekli  laden gülleri ( Cictus salvifolius )

Grubumuzu en genç üyesi, Yağız.
Doğayı çok seviyor. 
 
Kekik güneşotu ( Fumana thymifolia )

Adam otu ( Mandragora officinarum ).
Kökleri insana benzediği için bu isim verilmiş, zehirli bir bitki.

Çok sayıda yazlık sitenin bulunduğu  Ömür Beldesi ( Atatürk Mah. )

Bir adı da "Yaşlı adamın sakalı" olan bahar sarmaşığı
( Clematis cirrhosa )
 
Bu defa  Çıfıt Kalesi'ni  arkamıza fon yapıyoruz.
Teos Doğa Sporları Grubu  

Bazı azı arkaşlar,  akşam yemek için ot topluyorlar. 

Her yer bir başka güzel. 

Dağların oğlu
Grubumuzun lideri Mehmet Bey, tam bir doğa aşığı. 

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Kızım ve ben. 

Yol bitince, yürüyüşe  nasıl devam edeceğimizi tartışıyoruz. 
 
Tarihi Çıfıt Adası ve Kalesi ( Myonessus / Fare Adası )

Çıfır Adası ya da Çıfıtadasıkalesi ( Doğanbey / Seferihisar ) 

Çıfıt Adası  ( Myonnesos / Fare Adası  )
Seferihisar / İzmir 

Adaya çıkmak için suya girmek gerektiği için Çıfıt Kalesi'ne çıkmayı bir başka
 yürüyüşümüze bırakıp, fotoğraf çektirmekle  yetiniyoruz.

Tarihdeki adı Myonnesos olan Çıfıt Adası'nin ( kale  ), dalgaların kıyıyı oyması sonucunda oluştuğu tahmin edilmektedir. Ada üzerinde, denize kadar inen bir yarık ve antik dönemlerden kalma  duvar kalıntıları bulunmaktadır. Eskiden  kıyıyı adaya bağlayan,  dolgu bir yol varmış.  Ada bir dönem korsan yuvası olarak kullanılmış.
Osmanlılar zamanında İpsilihisar denmeye başlanmış ve kıyıda bazı yapılar yapılmış.Resmi adı Doğanbey Adası olan Çıfıt Kalesiadası' na  halk arasında ayrıca 'Sıçan Adası' da deniyor. 

Osmanlılar zamanından  kaldığı sanılan kalıntılar ( kıyıda )
 

Çam keseböceklerinin kuruttuğu  kızıl çam ağaçları

Tükrük otu / Akyıldız ( Ornithogalum umbellatum )
Yenen soğanlı bir bitki.

Ormanlara büyük zarar veren çam keseböcekleri

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Plajların fazla olmadığı Doğanbey kıyılarda  falezler ( uçurum ) oluşmuş.   

Ada soğanı ( Urginea maritima )
Yaz sonunda beyaz çiçekler açan büyük soğanlı, zehirli  bir bitki. 

Bir grup arkadaşımız. 

Keçiboğan ( Calicotome villosa ).
Sert dikenli ve çiçekleri güzel kokulu bir çalı. 


Çıfıt Kalesi'nden sonra, engebeli ve makilik  bir  alandan geçerken zorlanıyoruz..

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Havaların ısınması ile beraber  kaplumbağalarda ortaya çıkmaya başlamış

Sakız ağacı ( Pistacia lentiscus )
Bu bitkinin Çeşme ve Sakız adası civarında yetişen bir çeşitinden damla sakızı  elde edilmektedir. 

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Çıfıt   Kalesi artık geride kalıyor.

Manzara müthiş

Öğle yemeğimizi Doğanbey Burnunda ki  bu küçük koyda yiyoruz. Bu koyun bir özelliğide, mülteciler tarafından Yunanistan'ın Sisam Adası'na ( Samos )  kaçmak için kullanılan bir yer olmasıdır.

Burada yemek yiyip bir süre  dinleniyoruz.

Ilgın ( Tamarix parviflora )
Tuzlu  toprakları seven bir ağaç.

Doğanbey sahilleri, Seferihisar / İzmir 

Kaya şebboyu ( Malcolmia flexuosa )

Kıyıya sürüklenmiş tekne kalıntıları.

Doğanbey sahilleri

Öküz şebboyu ( Matthiola tricuspidata ) ve kelebek.

Türkiye üzerinden yurt dışına kaçmak isteyen mültecilerin, ağırlık
yapmasın  diye attıkları giysi ve eşyalar.

Keçiboğan 

Sarıboğaz, Moryıldız / Kum çiğdemi ( Romulea tempskyana )
Süsengillerden soğanlı bir bitki .

Doğanbey sahilleri 

Doğanbey Burnu kıyıları ( Kalp koyu ) 

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Karabaş otu ( Lavandula stoechas )
Çiçeklerinden ve yapraklarından yararlanılan  şifalı bir bitki.

Havaciva otu ( Alkanna tinctoria )
Özellikle yara ve cilt hastalıklarını karşı kullanılan şifalı bir başka  bitki.

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Çalıbaba ( Prasium majus )

Tüylüçekem ( Thymelaea hirsuta )

Antik çağlardaki adı Makria olan Doğanbey Burnu .

Bu küçük koyda, denizden de yer yer sıcak sular çıkıyor. 

Yaşlılık başa bela. 

Kanlı Ada, Doğanbeu Burnu / Seferihisar. 

Kanlı Ada
Denizde bulunan bu  kaya, yapısındaki demir madeninin verdiği  
kırmızılık nedeni ile  'Kanlı Ada' olarak  adlandırılmış.
 
Teos Doğa Sporları Grubu, Doğanbey Burnu / Seferihisar. 

Termal kaynaklar.
Doğanbey'de sıcak su sadece karadan değil  denizden de çıkmaktadır.
Bu durum   turizme büyük katkı sağlayabilir.

Doğanbey Çıfıt Kalesi yürüyüşü 

Ezentere ya da çobanyastığı ( Thymelaea tartonraira )

Köklü süsen ( Gynandriris sisyrinehium )
Bir tür süsendir, yumrulu süsen,  domuz burnu da denir, çiçekleri kısa ömürlüdür, yenmez.

Ve, bir doğa yürüyüşünü daha tamamlıyoruz...

Yaklaşık 6 saat kadar süren bu  yürüyüşümüz, Ürkmez ( Cumhuriyet Mah. ) yakınlarında  sona eriyor. Bir başka doğa yürüyüşünde tekrar buluşmak ümidiyle vedalaşırken,  bu yürüyüşe düzenleyen Teos Doğa Sporları Grubu başkanı  Mehmet Bostancı beye, yürüyüşe katılan bütün  arkadaşlara ve yine bizi  takip eden  siz doğa severlere çok teşekkür ediyorum. 
Bu arada sürç-i  lisan ettiysek affola.

Doğanbey ve Ürkmez  sahilleri
Bir başka doğa yürüyüşünde buluşmak umudu ile, hoşcakalınız sevgili doğa severler.


19 Ocak 2016

SONBAHAR ATEŞİ ( Hylotelephium spectabile )

Sonbahar ateşi / Orpine ( Hylotelephium spectabile )
Çiçek yetiştirmek emek, bilgi, sabır ve en önemlisi de sevgi ister.  Eğer çiçekleri gerçekten çok seviyorsanız, zamanla bunların  büyük bir kısmını halledersiniz. Ama, bazı çiçekleri yetiştirmek yine de kolay değildir,   her yerde yetişmez ve sizi üzebilir. 

Tercihiniz kolay yetişen, fazla bakım gerektirmeyen çiçeklerden yana ise sedum türlerini tercih etmenizi tavsiye ederim.  600 den fazla türü bulunan sedum cinsi çiçeklerin, yetiştirilmesi çoğu çiçek  türlerine göre daha kolaydır ve fazla bakım istemez. Orpine ya da Sonbahar ateşi, bu bakımdan  size göre olabilir, daha önce denemediyseniz tavsiye ederim. Gelin şimdi, kısaca 'orpine' denilen bu çiçeği daha yakından tanıyalım.  

Sonbahar ateşi arı ve kelebekleri çeken bir çiçektir.
Sonbahar ateşi ya da Orpine ( Hylotelephium spectabile ), damkorugiller ( Crassulaceae ) familyasından, çok yıllık, etli ( sukkulent ),  sağlam gövdeli, ve otsu bir bitkidir.  Daha önce  sedum cinsinden olduğundan,  eski adı 'Sedum spectabile' dir. 'Spectabile', latincede  'gösterişli' demektir.
İngilizce adı, gösterişli sedum  ( showy stonecrop ),  parlak sedum ( sedum spectabile Brilliant ) dır. Anavatanı Çin ve Kore'dir.

Sonbahar ateşi hem bahçede, hem de saksıda yetiştişebilen, soğuğa ( - 10, 15 derece  )  ve sıcağa son derece dayanıklı bir bitkidir. 
Toprak konusunda  secici değildir, hatta verimsiz, taşlı, killi  ve kumlu  toprakları gaha çok  seviyor.  Sukulent bir bitki olduğu için kuraklığa  son derece dayanıklıdır. Yazın toprağı kurudukca sulanmalıdır.  Güneşli ya da yarı gölge  yerleri seviyor ( yazın öğle güneşinden korunmalıdır ), gölge yerleri  sevmiyor. Kışın ölen gövdesi  baharda yeniden filizlenir. 

Hylotelephium spectabile, yazın ve sonbaharda şemsiye durumunda, yıldız şeklinde, uzun ömürlü  küçük pembe çiçekler açar.  Sonbahar mevsiminin en güzel çiçekleri arasında sayılır. Üzerinden kelebek ve arılar eksik olmaz. Dik büyüyen bir gövdesi ve  parlak grimsi yeşil yaprakları vardır.  Beyaz, kırmızı, mor çiçek açan ve bodur olan  çeşitleri de  yetiştirilmiştir. Çelikle, ayırma ile ve tohumdan  üretilir.

Bir adı da "parlak sedum" olan  hylotelephium spectabile 

10 Ocak 2016

KRALIN MANTOSU VE KARA GÖZLÜ SUZAN SARMAŞIĞI ( Thunbergia )

Kralın mantosu ya da kral mantosu  ( King's mantle /Tunbergia erecta ),
 çalı formunda bir çiçektir. 
Kralın mantosu ya kral mantosu ( İngilizce adı / king's mantle ) olarak tanınan  Thunbergia erecta, ayıpençesigiller ( Acanthaceae ) familyasından, dikine büyüyen, çalı formunda bir süs bitkisidir. Anavatanı Afrika kıtasının batı kısımlarıdır. Ülkemize özgü  bir adı yoktur. Kralın mantosu ya da  kral mantosu, çalı saat asması, tatlı saat asması, patates çalısı gibi dünyaca bilinen adları ile  bilinir.   

Cins adı olan Thunbergia,  İsveç'li doğa bilimci 'Carl peter Thunbergia'  adına ithafen verilmiştir. Tür adı ( erecta ) dik demektir. Bitkinin dikine büyüdüğünü işaret eder. 

Thunbergia erecta, tropikal iklimlerde yetişmektedir. Afrika'nın ve Asya'nın tropikal iklim görülen yerlerinde  doğal olarak yetişmektedir.  İstenirse asma formu verilir, bu nedenle çalı saat asması da denir. Budanmaya olumlu cevap verir. Bu nedenle her zaman budama yapılmasında yarar vardır. 

Thunbergia erecta, Akdeniz iklimi görülen kıyı bölgelerimizde bahçelerde, daha soğuk yerlerde ise iç mekanlarda, saksı çiçeği olarak yetiştirilebilmektedir.  Borazan / trombet  şeklinde, koyu mavi veya mor renklerde çiçekler  açar.  Çiçekleri  gösterişli  ve hafif kokuludur.  Boğaz kısmının sarı renkli olması ile dikkat çeker. İklim şartlarının elverişli olduğu yerlerde, yıl boyu çiçek açar ve yaprağını dökmez. 

Thunbergia erecta, güneşli ya da yarı gölge yerleri ve humusça zengin geçirimli toprakları sever. Suyu sever, ancak toprağının geçirimli olması gerekir. Kuraklığa kısmen dayanıklıdır, yazın düzenli olarak sulanma ister. Dona karşı hassastır. Fazla bakım istemez. Tohumla  ve çelikten üretilir 

Kral mantosu ( Thunbergia erecta )
 Bitkisinin genel görünümü.
Kralın mantosu çiçeği ( Thunbergia erecta )
Kral mantosu ( king's mantle ) çiçeği 
Bir adı da "çalı saat asma" (Bush clock vine ) olan tunbergia erecta  
                                                  
                                                 Kara Gözlü Suzan Sarmaşığı ( Thunbergia alata )

Thunbergia cinsinin bütün dünyada  90 kadar türü bulunmaktadır ( vikipedi ).  Çalı ya da sarmaşık formunda olan bu bitkilerden, süs bitkisi olarak yetiştirilen bir başka türüde, halk arasında kara gözlü suzan adı ile tanınan  Thunbergia alata'dır ( Not: Rudbecki cinsindeki çiçek türlerine de kara gözlü suzan denir. ).  

Kara gözlü suzan sarmaşığı 
( Thunbergia alata )
Kara gözlü susan sarmaşığı ( Thunbergia alata )

Halk arasında kara gözlü suzan adı ile tanınan Thunbergia alata çok sevilen, çok yıllık, otsu  bir sarmaşıktır. Anavatanı Doğu Afrika'dır. Süs bitkisi olarak yetiştirilen  bir çok ülkede doğallaşmıştır. Merkezi siyah - mor, turuncu - sarı, kırmızı - turuncu renklerdedir, çoğu zaman.  Adı da burdan gelir. Tohum ve çelikle yetiştirilir. 

( Bu yayın son olarak 09. 11. 2023 tarihinde güncellenmiştir.)


28 Kasım 2015

YEŞİL KURBAĞALAR

Yeşil Kurbağalar / Hikaye.

Dedemle doğa  yürüyüşüne çıkmıştık. Dedem, bugün seni daha önce gitmediğimiz bir yere götüreceğim dedi. Gideceğimiz yeri çok merak ediyordum.  Dedem, ben de HES yapıldıktan sonra hiç gitmedim dedi. Daha sonra da HES'in ne olduğunu anlattı. Derelerden hidroelektrik enerji  elde edilmesi için yapılan santrallere kısaca HES denirmiş. Suyun boşuna akması yerine elektrik elde edilmesi için kullanılması bana mantıklı geldi. Dedem, halkın çoğunun  HES'lere karşı olduğunu ama bunu ilgililerin dinlemediğini belirtti.

HES'in  yapıldığı dereye geldiğimizde su çok azdı. Hatta derenin bazı yerlerinde su hiç akmıyordu, sadece yer yer durgun su birikintileri vardı. Dedem, "doğrusu bu kadarını da beklemiyordum" dedi. "Vildansızlar, her şeyi mahvetmişler, ben eskiden burada balık tutar, yüzerdim, şimdi yabani  hayvanlara içecek  su bile kalmamış" dedi.
Bu kadar suyun nasıl yok olduğunu anlamamıştım.

Dere yatağından yürürken,  kuru  yapraklara basınca çıkan ses hoşuma gidiyordu. Eskiden suların  aktığı buralarda  şimdi sadece   çakıl taşları ve kumlar vardı.   Topladığım renkli taşları, çantasına koyması için dedeme veriyordum.
Birden önümüzde  bir yılan belirmişti, dedem "korkma, kurbağa avlamak  için gelmiş " dedi. Yılan çalıların arasında kayboldu.

Dereden çıkmış  kıyısındaki patika yolda ilerlemeye  başlamıştık. Yeşil bir kurbağa yolda hareketsiz duruyordu. Dedem, kurbağayı  tutu, kaçmıyordu, ya da kaçamıyordu. Dedem  ölmek üzere olduğunu söyledi. Sırt çantasından çıkardığı suyu kurbağanın üzerine boşaltınca birden sıçradı, ama bir kaç adım sonra tekrar durdu.

Dedem  kendi kendine yüksek sesle  konuşmaya başlamıştı, çok kızmıştı, onu hiç böyle görmemiştim.  "Doğanın dengesini bozdular, her şeyi mahvediyorlar,  doğanın intikamı çok kötü olacak" diyordu.
Bir süre sonra, benim söylediklerinden  etkilendiğimi anlamış olacak ki sesini azalttı. Daha sonra da; Doğada bir denge olduğunu, bunun insanlar tarafından bozulabileceğini, doğal olayların bir zincirin halkaları gibi olduğunu, bunlardan birinin zarar görmesi halinde zincirin yani  doğanın bundan etkileyeceğini, bunun sonunda hiç tahmin bile edemeyeceğimiz çevresel felaketler olabileceğini anlatmaya başladı.

Dedemin söyledikleri beni korkutmuştu. Okulda öğretmenimiz  bunlardan hiç  bahsetmemişti. Dedeme,  insanlar o zaman  niçin doğanın dengesini  bozuyor?, devletler neden  onlara ceza vermiyor dedim. Dedem bir süre konuşmadan yürüdükten sonra;  "Bunları biraz daha büyüdüğün zaman ancak  anlayabilirsin dedi,  daha yaşın bunları anlaman için  çok küçük" dedi.  Daha sonrada zaten çoğu şeyi devletler yapıyor, kimi kime şikayet edeceksin dedi. Dedemi ilk defa bu kadar karamsar ve düşünceli  görüyordum.

Eve döndüğümüzde  kafamda hala  dedemin söylediği şeyler  vardı. Birileri doğaya zarar veriyor, ama cezasını bütün insanlar, canlılar  çekiyordu. Üstelik telafisi mümkün olmayan şeyler olabileceğini söylüyordu dedem. Bunları öğretmenime de sormaya karar verdim.
Bu sırada annemin " acıkmadın mı sen, gel dedenle yemek ye" demesini bile  duymamazlıktan geldim. Problemi çözer gibi bütün aklımı  bu konuya vermiştim. Annem, "ne oldu buna, her zaman eve gelir gelmez acıktım derdi"  deyince,  dedem olanları bir bir  anlattı.

                                                  xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Uyandığımda korkumdan  kan ter içinde kalmıştım.  Rüyamda yüzlerce  kurbağa  üzerime doğru geliyordu. Annem, iç şu suyu, niye o kadar çok korktun? ne gördün rüyanda diye soruyordu. Bilmiyorum, kurbağalar üzerime doğru  geliyorlardı, uyandırmasaydın uçurumdan aşağı  düşecektim dedim.

Annem, dedenin  anlattığı yeşil  kurbağalar mı dedi. Evet, ama ben onlara bir şey yapmadım dedim. Sularını ben kesmedim, doğanın dengesini ben nasıl bozacağım  diye ağlarken dedem de uyanmış  odama gelmişti. Sıkıca dedeme  sarıldım, beni kendi  yatağına götürdü, yeşil kurbağalar tekrar rüyamda bana  saldırmasınlar diye o gece hiç uyumadım.

A, Kadir Bekçi

21 Kasım 2015

LÜBBEY'DE SONBAHAR

Lübbey,  Ödemiş / İzmir

Daha önce İzmir ilinin  Ödemiş ilçesine  bağlı bir  köy olan Lübbey,  büyük şehir yasası ile mahalle haline getirilmiş eski bir yerleşim yeridir.   Ödemiş'in merkezine  18 km mesafede bulunmaktadır. Bir turla geldiğimiz  Lübbey'de iki saat kadar kalıyoruz. 
Lübbey, Bozdağın Ödemiş ovasına bakan güney yamacında, uçurum denecek bir yerde kurulmuş, uzaktan kartal yuvasını andırıyor. 
Lübbey hakkında literatürde ciddi  bir bilgi bulamadım. 2016 yılında burada  bir belgesel çekilmiş.  Sart ile Efes arasında bulunan yol üzerinde olması, eski çağlarda da  bir yerleşim yeri olabileceğini düşündürüyor.  

Lübbey, bir söylentiye göre Lüb ve Dab  adında iki Türkmen beyi  tarafından kurulmuştur. 'Lübbey' adının da buradan geldiği söylenmektedir. Bir başka rivayet göre ise; Sardes kralının Lüb adlı oğlundan adını almıştır. 
Lübbeyliler, 1980 yılından itiberen ulaşım durumu daha iyi olan ve  o zamana kadar  yayla olarak kullandıkları Çamyayla'ya yerleşmeye başlamış.  Şimdi Lübbey'de oturan sadece birkaç  yaşlı aile kalmış.

Mevsimin sonbahar olmasının da etkisiyle, Lüpbey sokaklarını gezerken duygusal anlar yaşıyoruz. 
Bir zamanlar çoçukların, kadınların,  hayvanların dolaştığı  bu sokaklarda şimdi derin bir sessizlik var. Sokaklardan geçerken, başımıza bir şey düşer diye  korkuyoruz.
Sokaklarda, yaprakları dökülmeye başlayan  nar ve incir ağaçlarına rastlıyoruz. Vadinin karşı tarafındaki  ormanların ağaçlar rengarenk görünüyor.

Lübbey'de evlerin çoğu yıkılmış, ya da yıkılmak üzere, bazılarının içinde otlar, ağaçlar  bitmiş. Sokaklarda, üzerimize bir şeyler düşmemesi için  dikkatli  yürüyoruz.  İki katlı olan evlerin taştan olan alt katı ahır olarak kullanılmış. Evlerin çoğu birbirine bitişik olarak yapılmışlar. Bunun bir nedeninin de güvenlik olduğu, evler arasında bir bağlantı olduğu belirtiliyor.

Tek sınıftan olan okulu gezerken bir öğretmen olarak heyecanlanıyorum, karatahtanın üzerinde eski arap alfabesi ile yazılmış yazılar var. Duvarlara çizilmiş resimler, yazılar o günlerin bir hatırası olarak duruyorlar.

Lüpbey'in camisi de  ilginç, minaresi yok, duvarlara çizilmiş resimler dikkat çekiyor. Alevi ve sünni toplum,  bir zamanlar burayı birlikte ibadet yeri olarak kullanmışlar. 

Lübbey'den ayrılırken  gözümüz arkada kalıyor. Lübbey doğaya yenik düşmüş, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, bir an önce bir şeyler yapılması lazım! Ödemiş'e yolunuz düşerse,  Lübbey'i görmenizi tavsiye ederim. 

Şimdi de,  buyurun Lübbey'i beraber gezelim.

Terk edilmiş bir köy, Lübbey / Ödemiş.
Lübbey, eski adı "Thomlos" olan Bozdağların  eteklerinde kurulmuştur.
Lübbey, Ödemiş / İzmir
Lübbey'de içinde oturulan  bir kaç evden bir. 
Boş sokaklar, yaprakları sararan ağaçlar, Lübbey / Ödemiş
Okul,  diğer binalar gibi zamana yenik düşmüş.
Lübbey / Ödemiş
Okulun içi, yazı tahtası.
Okulun içinde bir duvar ve arap alfabesi ile yazılmış yazılar, resimler.
Bazı evlerden geriye sadece  ocak  ve duvarlar kalmış.
Lübbey, arkasını Bozdağlar'a dayamış.
Yıkılmış bir başka ev.
Lübbey, kurrtarılmayı bekliyor. 

Zamana yenik düşmüş bir başka ev.
Lübbey, Ödemiş / İzmir

Lübbey'de bir sokak.
Cami'nin  dış görünüşü,Lübbey / Ödemiş.
Caminin içi
( Duvarlara ve mihraba çizilmiş resimler dikkat çekiyor.)
Caminin içinden bir başka görüntü.
Lübbey, kartal yuvası gibi  etrafına hakim bir yerde kurulmuş. 
Bu kapı belki de bir daha  açılmayacak.
Lübbey'in etrafı ormanlarla kaplı. Çevresinde başka yerleşim yeri  yok.
Eskilerin deyimiyle " Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yer."
Lübbey'den bir başka görüntü.
Lübbey'de sonbahar bir başka güzel.
Lübbey'de sonbahar, Ödemiş / İzmir

Lübbey'den ayrılırken, bir hatıra fotoğrafı çektiriyorum.


18 Kasım 2015

AFRİKA EBEGÜMECİ ( Anisodontea )

Anisodontea / anizodontea  ( Anisodontea capensis )
Anisodontea ya da anizodontea, ebegümecigiller  ( malvaceae ) familyasından, herdem yeşil, çalı formunda bir süs bitkisidir.  Anavatanı Güney Afrika'nın  kape ( cape ) bölgesidir. Bu nedenle bir adı da  'Afrika ebegümeci' dir.  Botanik adı ise  'Anisodontea capensıs' dir.

Tropikal bir  bitki olan anisodontea, yurdumuzun Akdeniz iklimi   görülen kıyı bölgelerinde daha çok bahçe çiçeği olarak, diğer bölgelerimizde ise  iç mekan bitkisi olarak  yetiştirilmektedir. Budanarak istenilen form  verilebilir.

Anisodontea,  güneşli yerleri ve humus  bakımından zengin, süzek toprakları sever. Sıcağa ve kuraklığa dayanıklıdır, dona duyarlıdır.  Yazın, bol ve  düzenli olarak sulanması gerekir.
Çiçeklenme süresi oldukça  uzundur, ilkbahar aylarından başlayarak kışa kadar çiçek açar.  Çiçekleri fincan tabağı şeklinde, beş taç yapraklı ve pembe renktedir.Yaprakları hafif tüylü ve lopludur.

Anizodontea, yetiştirilmesi kolay  bir çiçektir,  fazla bakım istemez.  Tohumdan ya da  çelikle üretilir.

Anisodontea ( Anisodontea capensis )

Afrika ebegümeci çiçeği   ( Anisodontea capensis  )
Afrika ebegümeci çiçeğinin tohum kapsülü ve  yaprağı
Anisodontea
Anisodontea çiçeği.
( Bu yayın son olarak 07. 04. 2020 tarihinde güncellenmiştir. )