13 Ekim 2013

HAYIT AĞACI ( Vitex agnus - castus )

Hayıt , nam-ı diğer namus ağacı
Bu yazımda sizlere doğanın bizlere bir armağanı olan hayıt ağacından, nam-ı diğer namus ağacından söz edeceğim.  

Hayıt, kökünden çiçeğine, meyvesinden gövdesine kadar her şeyi ile insanlara çok yararlı ve tıbbi bir ağaç / çalıdır.  Bu nedenle dünyanın en faydalı bitkileri arasında kabul edilmektedir.

Anavatanı Akdeniz havzası olan hayıt, yurdumuzun güney ve batı  bölgelerinde  doğal olarak yetişmektedir. Maki formasyonu içinde yer almasına  karşı  kışın yapraklarını döker, nadir olarak ağaç olanlarına da rastlanmaktadır. ( http://www.gazetegercek.net/news_print.php?id=6125 )

Benim bu bitkiyle tanışmam, Seferihisar'da  çiçeklerim için toprak ararken oldu.  Burada eskiden beri çiçekleri hayıt toprağına dikerlermiş.  Gerçekten bu bitkinin dibinde oluşan topraklar, yaşlı köklerinin çürümesiyle oluştuğu için  gevşek ve humusca çok  zengin,  çiçek yetiştirmeye oldukça elverişli. 
Birde buralarda,  eskiden su kuyusu kazmak için o çevrede hayıt olup olmadığına bakılıyormuş. Hayıt, yer altı suyunun yüzeye yakın olduğunun işareti kabul edildiği için, su kuyuları da daha çok   buralara kazılıyormuş.

Hayıtın, ilk defa insanlar tarafından tanınması bundan 2500 yıl kadar önce Hipokrat sayesinde olmuştur. Tıbbın babası sayılan ünlü filozof, hayıtı yaraları tedavi etmek için kullanmıştır. Ancak, hayıt'ın esas dünyaca tanınması başka bir özelliğinin anlaşılmasından sonra olmuştur.
Hayıt ağacının bilimsel adı olan 'Vitex agnus - castus', Yunanca namus  kelimesinden esinlenerek bu bitkiye verilmiştir. Homeros'un İlyada destanında hayıt, namus simgesi olarak kullanılmıştır. 

Bu bitkinin namusla olan ilişkisine gelince;  Genel olarak erkeklerde cinsel gücü artırıcı /afrodizyak bitkiler çok tanınırken , hayıt ise  tam tersi antiafrodizyak olması daha çok  tanınmasına yol açmıştır. 
Peki, böyle bir bitkiyi kim niçin kullanır derseniz;  Bunun cevabını hristiyanlıkta  aramamız gerekiyor.  
Hristiyanlarda ( katolik mesebi ) din adamlarının evlenmemesi ve cinsel hayatlarının olmaması bu bitkiyi önemli hale getirmiştir. Nitekim bu nedenle hayıt'a, 'Namus ağacı', ' Rahip biberi ' gibi adlar verilmiştir. Manastırların çevrelerine hayıt dikilmiş olması da, bunun rahipler tarafından kullanıldığını göstermektedir.

Hayıtın günümüzde ki önemi ise daha sonra ortaya çıkmıştır. Hayıtın kadınlarda hormon dengesi üzerindeki olumlu etkisinin bilimsel olarak  kanıtlanmasından sonra, bu defa, 'kadın otu' olarak önem kazanmıştır. Hayıt tohumları  kadın hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır.

Hayıt meyveleri ezilerek evlerde baharat olarak da kullanılmaktadır, aynı zamanda çok iyi bir sakinleştiricidir. Hayıt bitkisinin gövdesinden ise sepet yapılmaktadır. Köklerinden ise ip boyamada, sarı boya olarak yararlanılmaktadır.

Hayıt yaprakları 5-7 parçalı olup açık bir ele benzer, bu özelliğinden dolayı hayıt, 'beşparmak otu' olarak da bilinir. Hayıt yaprakları da meyveleri gibi yararlıdır.

Hayıtlar yaz boyunca, başak şeklinde beyaz - mor ve tonlarında çok güzel kokulu çiçek açar. Hayıt çiçekleri arıcılık için de çok önemlidir. Hayıt balının değişik bir aroması ve kokusu vardır. Bazı hastalıklara da  iyi geldiği için  aranan bir baldır.

Ülkemizde doğal olarak yetişen hayıt, bazı ülkelerde tıbbi amaçlarla, bazı ülkelerde ise kokulu ve güzel çiçeklerinden dolayı süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir.
Kısaca hayıt, doğanın insanlara, özellikle kadınlara bir armağanı olup dört dörtlük bir bitkidir.


Hayıtlar başak şeklinde ve pembe-mor  renklerde kokulu çiçekler açarlar.
Hayıt çiçeği ve peygamberdevesi
Hayıtlar güneşe ve toprağın kimyasal yapısına göre değişik renklerde çiçek açar.
Hayıt ( vitex agnus-castus )



Sonbaharda olgunlaşan hayıt meyveleri siyahi bir renk alır.
Hayıt tohumu baharat olarak ta kullanılmaktadır.
Hayıt'a, yaprakları 5-7 yaprakçıktan olup ele benzediği için bu bitkiye  ' Beş parmak otu' da denir.

1 Ekim 2013

UNUTULMUŞ BİR MEYVE KEÇİBOYNUZU


Keçiboynuzu / Harnup  ( Ceratonia siliqua )

Anavatanı Akdeniz havzası ve Anadolu olan keçiboynuzu (Ceratonia siliqua ), baklagiller ( Fabaceae ) familyasından, herdem yeşil küçük bir ağaçtır. Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerimizde doğal olarak da yetişen bu ağacın ayni adı taşıyan meyveleri yenir.  Ancak, anavatanı Akdeniz havzası ve Anadolu olan bu veyve halkımız arasında fazla tanınmaktadır.  Halbuki; keçiboynuzu 5000 yıldır insanların severek yediği en eski meyvelerden biridir. Nitekim birçok dilde keçiboynuzu,'Yakup peygamberin ekmeği' olarak bilinmektedir. Çölde yaşayanlar; keçiboynuzunu tokluk hissi vermesi nedeni ile ekmek olarak yemişlerdir.

Keçiboynuzu çiçeği ( Ceratonia siliqua )
Keçiboynuzu çiçeği
(Ceratonia siliqua )
Ben bu bitkiyi  ilk defa bu yaz gittiğim Karaburun'da ( İzmir ) gördüm.  Fotoğraflardan bazılarını orada çekmiştim.  Daha önce gördümse de  dikkatımi çekmemişti.
Bir adı da harnup olan keçiboynuzu ağacı on beş yaşından sonra ürün vermeye başlıyormuş, önce yeşil olan bakla şeklindeki meyveleri, olgunlaşınca siyahi bir renge dönüşmektedir. Çok besleyici olan bu meyve, eskiden şeker yerine de kullanılıyormuş. 

Keçiboynuzu meyveleri toplu halde ve ağacın yaşlı dallarında oluşmaktadır. Çoğu ağaçtan farklı olarak, çiçeklerini  sonbaharda açmaktadır. Erkek ve dişi çiçekler bazen  aynı ağaçta, bazende  ayrı ağaçlarda bulunmaktadır. Gösterişsiz, taç yaprağı olmayan   çiçekleri kötü kokuludur.

Bir zamanlar sarrafların ağırlık ölçüsü olarak
 kullanılan keçiboynuzu tohumları.

Keçiboynuzunun bir özelliği de, tohumlarının ağırlıklarının her zaman büyüklükleri farklı olsa da aynı olmasıdır.( Her keçi boynuzu çekirdeği 0,2 gram veya 1 karat kabul edilir.) 
Bunu çok eski çağlarda keşfeden insanlar, keçiboynuzu tohumlarını elmas, altın gibi değerli madenleri tartmak için kullanmışlardır. 'Kırat' veya 'karat' denilen ağırlık ölçüsünün adı harnupun latince adı olan 'ceratonia' den gelmektedir. 

Şık ve güzel giyinenler için kullanılan; 'iki dirhem bir çekirdek' deyimi de buradan geliyormuş. Eskiden sarraflar iyi giyinen, hatırlı müşterilerine iki dirhem elmas ya da altın alınca, tartıya bir çekirdek fazladan koyarak jest yaparlarmış. Daha sonraları bu deyim; iyi giyinen insanlar için kullanılmaya başlanmış.
( Kaynak: Vikipedi )

Keçiboynuzu ağacı ( Ceratonia siliqua ) 
Keçiboynuzu, sıcak iklimlere özgü bir ağaçtır. Akdeniz ikliminin tanıtıcı bitkilerindendir, maki formasyonu içinde yer alır. Yurdumuzun Akdeniz, Ege ve Marmara  bölgelerinin kıyı kısımlarında  doğal olarak yetişen bu bitkinin tarımı da yapılmaktadır. Park ve bahçelere  süs bitkisi olarak da dikilmektedir.
Keçiboynuzu tohumdan ve aşı ile üretilmektedir (Ekilmeden önce tohumların bir süre suda bekletilmesi gerekmektedir).

Keçiboynuzu, eskiden beri tıbbi amaçla kullanılmıştır.  Bu konuda  şöyle bir hikaye de anlatılır. Lokman Hekim, hastaları tedavi etmek için köy köy gezermiş. Bir gün yolda  keçiboynuzu ( harnup ) ağaçlarını görünce; burada hastalık olmaz diyerek geri dönmüş.

Keçiboynuzu eskiden beri öksürüğe karşı  kullanılmıştır, sindirim  sistemini düzenler.  Ayrıca akciğer kanserine karşı koruyucu etkisi olduğu belirtilmektedir.  Düşük kalorili olmasına rağmen, insanı tok tutma özelliğine sahiptir. Harnup pekmezi tamamen doğal olup çok yararlı bir besin maddesidir.

Keçiboynuzu tohumları çok sert olduğu için süs
 eşyası yapımında da kullanılmaktadır.

Harnup tohumlarından elde edilen un; gıda sanayinde pek çok alanda kullanılmaktadır. Ayrıca çok sert olan harnup tohumlarından süs eşyası yapılmaktadır. Keçiboynuzu, dış pazara sattığımız orman ürünleri içinde ilk sırada yer almaktadır.

Keçiboynuzu meyveleri
( Ceratonia siliqua )
Yurdumuzda, keçiboynuzu gibi doğal olarak  bir çok yabani  meyve yetişmektedir. Yaban hayatı için oldukca önemli olan bu meyveler, sağlıklı beslenmemiz ve ekonomimiz açısından da önemlidir.  Sağlıklı bir şekilde beslenmek için, vucudumuzun doğal ürünlere  ihtiyacı vardır:  Bunların yerine  kimyasal ilaç ve gübre kullanılarak yetiştirilen meyve, sebze ve ithal ürünleri, hazır yiyecekleri tercih etmemeliyiz. 

Özellikle çocuklarımızın sağlıklı bir şekilde gelişmesi, büyük ölçüde beslenme şekillerine ve alışkanlıklarına bağlıdır.
Haydi, bu gün bir değişiklik yapalım. Çocuklarımızın beslenme çantalarına hazır yiyecekler yerine, doğal olarak yetişen bir meyve, bir  yiyecek  koyalım.

( Bu yayın son olaral 12. 01. 2023 tarihinde güncellenmiştir. )

17 Eylül 2013

ADI İZMİR'LE ÖZDEŞMİŞ BİR ÇİÇEK / SELLUKA


Sellukanın gözyaşları. ( Yağmurdan sonra ).
İzmir asması ya İzmir sarmaşığı da denilen Selluka, adı İzmir ile özdeşmiş geleneksel  bir çiçeğimizdir.  Çoğu zaman  şehirlerimizi tanıtırken, eski durumlarından  da  söz ederiz. Bu nednle eski İzmir'i anlatırken selluka çiçekleri kokan  konaklarından bahsetmeden olmaz.  Bahçeli evlerin, konakların yerini apartman dairelerinin almasıyla birlikde, maalesef komşuluk ilişkileri gibi selluka çiçekleri de unutulmuştur.  Artık İzmir'de, bu çiçeği tanıyan  çok  az insan kalmıştır sanırım.

Selluka ( Vigna caracalla ), baklagiller ( fabaceae ) familyasından, çok yıllık, hoş kokulu çiçekli, sarılıcı bir bitkidir. Cins adı İtalyan botanikci Dominicus  Vigna ( ( 1581 - 1647 ) izafeten verilmiştir.   Salyangoz ya da tirbuçun şeklindeki çiçekleri, gökkuşağı gibi çok renklidir ( beyaz, mor, lila, sarı, kırmızı, turuncu renkli ). Yazın ve sonbaharda çiçek açar. Eskiler bu çiçeğe  'zülf - ü aruz'  ( sevgilinin perçemi ) denirmiş. Dünya da ise  trbuşun asması olarak  daha çok tanınmaktadır.   

Selluka, fasulye bitkisine benziyor, destek ister.  Zamanla gövdesi ağaçlaşarak asmaya dönüşmektedir. Anavatanı Güney Amerika ( Venezuella ) dır. Tropikal ve astropikal iklimlere özgüdür. Yurdumuzun Akdeniz ve Ege bölgeleri bu çiçeğin yetişmesine oldukca  uygundur. Daha soğuk yerlerde, derin ve büyük saksılara dikilerek yetiştirilir. Ülkemizde kışın yapraklarını dökmektedir.  Toprak bakımından geçirimli, verimli ve nemli toprakları yeğler. Sıcaklık durumuna göre, sonbahar ya da ilkbaharda derin bir şekilde budanması gerekir.  Soğuğa karşı hassastır, dondan korunması gerekmektedir. Selluka tozlaşmasını karıncalar vasıtasiyle yapar. Bu nedenle bitki üzerindeki karıncalara  dokunmamak gerekir.
Selluka için güneş çok önemlidir, gölge yerlerde çiçeği güzel olmaz, fazla sulama ise köklerinin çürümesine neden olmaktadır.
Selluka, tohumdan ve çelikle üretilir. Tohumların kabuğu sert olduğundan zımparalanarak inceltilir ve suda bir gün kadar  bekletildikten sonra  ekilir.  Yetiştirilmesi çok kolay olmayan, hassas bir sarmaşıktır. 

                                  SÜMBÜL FASULYE ( Lablab purpureus veya Vigna aristata )

Sümbül fasulye ( Lablab purpureus ya da Vigna aristata )


Sümbül fasulye ya da lablap fasulye ( Lablab purpureus ya da, Vigna aristata), çoğu zaman selluka ile karıştırılan bir süs bitkisidir. İkisi de  ayni cinsten ( vigna ) dir. Adına halk arasında selluka da denir.
Sümbül fasulye tek yıllık bir bitkidir, gövdesi ve çiçekleri  mor renklidir, meyveleri bazı ülkelerde yenir. Selluka ise zehirli bir bitkidir, meyveleri yenmez.

1990 yılında İzmir'e geldiğimde, Hatay semtinde ara sıra alış veriş yaptığım  'Büyük Selluka' adında bir market vardı, şimdi  duruyor mu bilmiyorum. Selluka adını ilk defa o zaman duymuştum. Bunun çiçek ismi olduğunu bilmiyordum. 
Daha sonra, selluka'nın Ege bölgesine ve özellikle İzmir'e özgü bir çiçek olduğunu öğrenince, merak edip fidanını satın aldım, ancak çiçek açmadan kurudu. Şimdi fazla suladığım için köklerinin çürüdüğünü anlıyorum.  Bu yıl tohumdan yetiştirdiğim  sellukalarım çok güzel  gelişti  ve muhteşem çiçekler  açtılar.  Gerçekten çok güzel bir çiçekmiş, hele kokusu çok hoş, insanı mest ediyor. Bu nedenle adı İzmir'le özdeşmiş bu çiçeğimizi  tanıtmak istedim. 

2006 yılında, 'Kemeraltı Esnaf Derneği'  düzenlediği bir kampanya ile İzmirlilere selluka tohumu dağıtmıştı. Bu  çiçeğinin eskisi gibi  İzmir'in sembolü olmasını amaçlayan bu kampanya, umarız başarılı olur ve İzmirliler  eskisi gibi bahçelerinde selluka çiçekleri kokan evlerde oturur.

Selluka çiçekleri ( Vigna caracalla ): 

Selluka çiçeği ( Vigna caracalla )
Eskilerin zülf - aruz, sevgilinin perçemi dedikleri selluka çiçeği
Bir adı da İzmir sarmaşığı olan selluka çiçeği
( Vigna caracalla )
Selluka çiçeği ya da İzmir sarmaşığı ( Vigna caracalla )
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla ) 
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla )
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla )
Selluka elma ağacını çok sevdi.
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla )
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla )
Selluka çiçeği ( Vigna caracalla ) 
Salyangoz çiçeği de denilen selluka çiçeği
( Vigna caracalla ) 
Selluka çiçeği
Selluka çiçeği
İzmir sarmaşığı ya da selluka çiçeği ( Vigna caracalla ) 


6 Eylül 2013

CAN YÜCEL ORMANI

Toplam; 80 + 26 ağacın dikildiği Seferihisar'da ki  'Can Yücel Ormanı ' 

14 yıl önce kaybettiğimiz Can Yücel, sağlığında Seferihisar'a gelmişmiydi bilmiyorum, belki gelmiştir.  Bunu şunun için söylüyorum; bundan sonra artık Can Yücel adı Seferihisar'da yaşayacaktır, hemde en çok değer verdiği, "çocuk" dediği devrimcilerle birlikte.

Ünlü şair ölmeden önce; tek isteğinin adına bir orman kurulması olduğunu  ve buraya öldürülen her devrimci için bir ağaç dikilmesini istemiştir. Seferihisar Belediyesi, Can Yüçel'in bu vasiyetini, 21 08.2013  tarihinde , "Can Yücel Ormanı" kurarak yerine getirmiştir.http://bianet.org/bianet/yasam/149361-seferihisar-da-can-yucel-ormani-olusturuldu
Daha sonra, ( 01.09.2013 ) Can Yücel Ormanı'na  68' liler platformunun katılmasıyla 26 fidan daha dikilmiştir..http://www.haberler.com/can-yucel-ormani-na-26-yeni-fidan-5006480-haberi/

Seferihisar Belediyesi,Türkiye'de ilk defa Cittaslow ( Yavaş şehir ) hareketini başlatmıştır. "Doğa Okulu", "Evlilik Ormanı"  gibi çok  ilginç ve önemli projeleri hayata geçirmiştir. Doğa ve çevre konusunda hep bir adım önde olmuştur.

Can Yücel'in doğayı ne kadar çok sevdiğini bu vasiyetinden sonra daha iyi anlıyoruz. Seferihisar Belediyesi ise bu vasiyeti yerine getirmekle yine bir ilk gerçekleştirerek, hem devrimcileri, hemde bütün doğa severleri mutlu etmiştir. Bir taşla iki kuş vurmuştur.Teşekkürler.


 Can Yücel Ormanı   ( 22. 12. 2015 )

Seferihisar Belediyesi'nin Koca çay kıyısında  kurduğu  Can Yücel  Ormanı ve
Can Yücel'in Deniz Gezmiş'i anlattığı ünlü  'Mare Nostrum' adlı şiir.

En uzun koşuysa elbet Türkiyede de devrim,
O, onun engüzel yüz metresini koştu.
En sekmez lüferin namlusundan fırlayarak...
En baştaydı hepimizin,
En önce gögüsledi ipi.
Acıyorsam sana  anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!

Not : Mare Nostrum ( Bizim Deniz ) : Romalıların Akdenize verdikleri bu  isim daha sonraları değişik anlamlarda kullanılmiştır.


25 Ağustos 2013

SPİL DAĞI MİLLİ PARKI VE MANİSA TARZANI

Dağlar, genel olarak büyüklükleriyle, yükseklikleriyle  ün yapmıştır. Ancak bazı dağlar vardır ki, adı daha başka nedenlerden dolayı öne çıkmıştır. Manisa denince ilk akla gelen şeylerden  biri olan Spil Dağı da bunlardan biridir.
Ege Bölgemizde Gediz ve K.Menderes ırmakları arasında uzanan Bozdağlar içinde yer alan Spil Dağı,  1517 m. yükseklikte olup  üzeri ormanlarla kaplıdır. Spil Dağı'nın asıl önemi ise, tarihten ve mitolojiden kaynaklanmaktadır.
İmir'e 50 km, Manisa'ya 24 km. uzakta bulunan Spil Dağı'na  iki farklı yoldan çıkmak mümkündür. Manisa lalesi ( Tulipa orphanidea ) ve yılkı atları ile de ünlü  olan Spil Dağı, 1968 yılında Milli Park ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Spil Dağı'na çıkarken Manisa'nın görünüşü.
Manisa seyir yeri
Seyir yerinden Manisa
Spil Dağı'dan bir görüntü
Spil Dağın'dan Kemalpaşa
Spil Dağı hatırası 
Spil Dağı'ndaki yangın gözetleme kulesi
Spil Dağı'na  ailecek bir kaç kez çıkmış ve çok beğenmiştik.  Bayram nedeniyle gittiğimizde ( 10.08.2013 ),  bu defa  doğrusu şok olduk. Her taraf şantiye halindeydi, ormanın içine çok geniş yollar açılmış, yeni binalar yapılıyordu. Kim bilir bu düzenlemeler  ne kadar ağaçın kesilmesine yol amıştır. Henüz çalışmalar tamamlanmadığından, her yer  toz toprak içindeydi. 
Beni asıl üzen ise; bu çalışmalar yapılırken çevreye, doğaya gereken önemin verilmemiş olmasıydı.

Bu fotoğrafın altına ne yazılabilir ki!
Spil Dağı'nda yapılan alt yapı çalışmaları
Spil Dağı Mili Parkı 2012 yılı ağustos aylından itibaren halka kapalıymış, gittiğimizde yeni açılmıştı. Henüz  alt yapı çalışmaları bitmemişti,  tamamlandığında 'Egenin incisi' olacakmış. İlk bakışta bunda ne var, çok güzel olmuş  diyebilirsiniz. Ancak bunlar yapılırken, benim  gördüğüm kadarı ile  çevre ve  doğa ikinci planda kalmış.  Keşke eskisi gibi kalsaydı daha iyi olurdu.   

Nitekim, günümüzde bir çok ülke doğayı koruyabilmek, insanların zarar vermesini engellemek için, ormanlara daha önce yaptıkları yolları, tesisleri kaldırarak, eskisi gibi doğal haline döndürmeye başlamıştır. Maalesef biz ise tam tersini yapıyoruz, Milli Parklarımıza, Tabiat Parklarımıza yeni yollar binalar yaparak doğaya büyük zarar veriyoruz. 

Spil Dağı
Spil Dağı çok zengin bir floraya sahip ( Karamuk )

Şimdi de size Spil Dağı ile ilgili  yaşanmış bir hikaye anlatmak istiyorum.  Bunu yazarken, çeşitli kaynaklardan topladığım bilgilerden dolayı bazı ufak  yanlışlar olabilir. Ancak, bu hikaye artık bir efsaneye dönüşmüş olduğu için ayrıntıların çokta fazla önemi kalmamıştır. Bu, Spil Dağı'nın, oradaki tek bir ağacın bile niçin çok önemli olduğunun, mutlaka  korunması gerektiğinin hikayesidir.

 Manisa Tarzanı  ( 1899- 1963 ) 


Kurtuluş Savaşı sırasında , Yunanlılar geri çekilirken işgal sırasındaki gibi davranmaz. Geçtikleri yerleri ateşe verirler, Manisa'da bundan nasibini alır, her yer yanar, yıkılır.  Bu sırada Manisa'ya gelen Türk birliğinde, adının Ahmet Bedevi ( Resmi kayıtlarlar da ki adı Ahmeddin Carlak ) olduğunu söyleyen bir asker de vardır. Ne hazindir ki, II.Dünya savaşına ve Kurtuluş savaşına katılan, İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen bu askerin şimdi ne gidecek bir memleketi, nede bir ailesi vardır. Doğduğu şehir ( Samarra ) Irak'ta kalmış, çok sevdiği eşini ise bir uçurumdan aşağı düşmesini engelleyemediğinden kaybetmiştir. Belki de, o uçurum da  bir ağaç olsa kurtulacaktır.

Manisa Belediyesi bu gariban ve kimsesiz insana sahip çıkar, onu bahçıvan çırağı olarak işe alır. Ahmet Bedevi ölünceye kadar Spil Dağı'nın eteklerinde bir kulübede tek başına yaşar, gazete kağıtları üzerinde yatar, tek giysisi siyah şortudur. Her gün öğle vakti  kulübesinin yakınındaki topu ateşler, Manisa'nın her yerine ağaç diker. Aynı zamanda iyi bir sporcu olan Ahmet Bedevi ( İyi bir dağcı olan Ahmet Bedevi Ağrı, Cilo ve Aladağlara tırmanmıştır. ), bu yeteneği sayesinde çok kolay tırmandığı  Spil Dağı'na da çok sayıda fidan diker.

Manisalılar, yarı çıplak ve sakallı bir şekilde dolaşan bu insan hakkında farklı şeyler düşünürler; Bazıları onun yaptıklarını takdirle karşılarken, bazıları onun bir ajan olabileceğini düşünür. Halk, önce ona, sakallı olduğu için, 'Topçu Hacı' der, daha sonra, o sıralarda sinemalarda gösterilmekte olan bir filminden esinlenerek 'Manisa Tarzanı' demeye başlar.

Kendini doğaya adamış olan bu değerli insan, nam- ı diğer Manisa Tarzanı, ölünceye kadar ( 31 Mayıs 1963 ) her yere  binlerce ağaç diker.  Manisa ve Spil Dağı bu gün sahip olduğu yeşilliği ve güzelliği biraz da ona borçludur.
1994 yılında çevrilen 'Manisa Tarzanı' adlı filmin afişi.


Manisa Tarzanı diktiği ağaçlarla, sadece Manisa'ya değil bütün Türkiye'ye örnek olmuştur. Onun sayesinde Spil Dağı hakkında anlatılan efsanelere bir yenisi daha  eklenmiştir.

Sonuç olarak;
Doğal alanlar düzenlenirken halkın görüşü alınmalı ve doğa ile insanın uyum içinde yaşamasını sağlayan bir doğa kanunu çıkarılmalıdır. Ne adla olursa olsun, kim olursa olsun, hiç kimsenin  doğal alanlara zarar vermeye hakkı yoktur, buralar sadece insanların değil bütün canlıların da ortak yaşam alanlarıdır.
Doğayı korumak kendimizi korumaktır.

Yararlandığım Kaynaklar :
Vikipedi
Sunay Akın ' Onlar Hep Oradaydı '