29 Ocak 2013

AKARCA - SIĞACIK DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

Teos Doğa Sporları Grubu'nun düzenlediği doğa yürüyüşlerinin,   bu pazar günkü etabı ( 27.01.2013 ), Akarca -Sığacık arasında yapıldı.
Doğayı daha iyi tanımak, sevmek, korumak, sağlıklı yaşamak, yeni dostluklar edinmek bakımlarından  çok yararlı olan bu yürüyüşlere daha fazla doğa severin katılmasını bekliyoruz. 

Havanın yağışlı olması nedeni ile, yürüyüşümüzü   daha az  ( 14 )  arkadaşımızın katılımı ile  yaptık.  Sonuç olarak, zaman zaman yağmur yağsada  güzel bir  yürüyüş oldu.
Bu arada,  güzergahımız üzerinde bulunan Teos Antik kentini ve Sığacık Halk pazarını da gezme imkanı bulduk.

İşte bu yürüyüşümüzden renkli görüntüler ve kısa hikayesi.

Haritacılar sitesi / Akarca

15 km. kadar olacağını tahmin ettiğimiz yürüyüşe, belediye otobüsü ile  geldiğimiz Akarca Beldesi'ndeki Haritacılar sitesinden başlıyoruz. Akarca,  Seferihisar'a 6 km. mesafede olup,  Seferihisar - Kuşadası yolu üzerinde, Doğanbey Körfezi'nin ise  kuzeyinde bulunuyor.
Çam fıstığı ağaçlarının süslediği cadde ve sokaklardan   geçerken hafiften  yağmur yağmaya  başlıyor. başlıyoruz.

Yürüyüşe başladıktan kısa bir süre sonra yağmur başlıyor.
 Hava kapalı ve soğuk.

Yol kıyılarında kalmış olan  az sayıdaki yaşlı  meşe ağaçları,  buraların daha
önceki bitki örtüsü hakkında fikir veriyor.
Meşe ağaçları

Akarca sahilleri
Akarca, Seferihisar'ın çok sayıda yazlık sitesinin  bulunduğu bir sahil beldesi.  İzmir'e 45.km. mesafede, Seferihisar Kuşadası yolunun sağında yer alıyor.  Şehrin gürültü ve sitresinden kaçmak, doğa ile iç içe, sakin bir hayat yaşamak isteyenler için ideal  bir yer.

Akarca / Seferihisar

Akarca
Yazın cıvıl cıvıl olan bu sokaklar şimdi bomboş, adeta in cin top oynuyor. 
Akarca / Seferihisar

Yağan yağmurların göl haline getirdiği bahçelerde ördekler yüzüyor.

Yağmurların oluşturduğu derelerden geçemeyen arkadaşlarımız
 yolunu değiştiriyor.

Dalgaların getirdiği yaprak ve molozlar

Yosun tepeleri

Çiçek Adası, namı diyer Tavşan Adası. 

Akarca sahilleri ve dalgalar.
Mavi bayraklı bu plajlar şimdi dalgaların sesini dinliyor.
Güneş Kent sitesi üzerinde uçan martılar

Göl haline gelmiş olan boş arazi ve yollardan geçerken zorlanıyoruz.


Teos Antik Kenti yakınlarındaki bu küçük köprüden geçerken
 hatıra  fotoğraf çektiriyoruz.
Teos antik kenti ( Odeon )

Bu arada yolumuz üzerinde bulunan  Teos Antik kentini gezerek, öğle yemeğimizi  Odeon'da yiyoruz.
Teos, MÖ.1000 yıllarında kurulmuş, 12 İon kentinin en önemlilerinden biridir. Geniş bir alana yayılmış olan  Teos antik kentinden günümüze Dionysos Tapınağı, tiyatro, agora, odeon, surlar ve liman kalıntıları kalmıştır.

Bu güne kadar Teos Antik kenti ile ilgili yeterli kazı  yapılmamış olması, buradaki  eserlerin ise  taş gibi etrafta kullanılması ise  son derece üzücü ve düşündürücüdür. 
Dört bin yıl öncesine ışık tutacak olan Teos Antik kentinin,  bir an önce  ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bugün bu  topraklarda biz yaşadığımıza göre,  bunu yapmak da bize düşmektedir.

Hayvanların otladığı Teos Antik Kenti'nin  bir an önce gün ışığına
çıkarılması gerekmektedir.
Teos Antik Kenti içinde otlayan atlar
Yemek molası ( Odeon )


Teos'un önemli bir özelliği de, bundan 2500 yıl önce dünyada ilk sanatçılar birliğinin burada  kurulmuş olmasıdır. Bu nedenle, geçen yıl Teos'u ziyaret eden bir grup sanatçı burayı tekrar dünya sanatçılarının bir araya geleceği bir merkezi yapmak için harekete geçmiştir.

Teos Antik Kenti içinde bulunan bu yaşlı zaytin ağacının
 altında da bir hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.

Teos Antik Kenti içinde bulunan bu yaşlı  zeytin  ağaçların, 'Anıt Ağaç' olarak tescil
 edilerek bir an önce koruma altına alınması gerekmektedir.
Dionysos Tapınağı / Teos Antik Kenti, Seferihisar.
Teos'ta yet alan en önemli kalıntılardan biri de,  Dionysos adına
 yapılmış olan bu tapınak kalıntısıdır. Umarız tekrar eski haline getirilir. 
Baharın ayak sesleri.
Bahar sarmaşıkları ( Clematis cırrhosa ) ve dağ laleleri çiçek açmaya başlamış.
Dağ laleleri / Manisa lalesi
( Anemone coronaria ).

Sığacık / Seferihisar

Sığacık / Seferihisar. 
Akarca'dan başladığımız yürüyüşümüz Sığacık'ta  sona eriyor.
Seferihisar'a bağlı bir  mahelle  olan Sığacık; kalesi, mavi bayraklı plajları,Teos antik kenti ile gezilip görülmesi gereken bir yer.

Tarihi sığacık kalesi.
Sığacık Kalesi:
İlk defa Selçuklular zamanında yapıldığı sanılan bu kale, Kanuni Sultan Süleyman zamanında bu günkü şeklini almıştır. Kale duvarları yapılırken Teos antik kentinden getirilen taşlar kullanılmıştır. Kale içinde halen oturulmakta olan bir mahalle ve ibadete açık tarihi bir cami ( Süleyman Han Camii) bulunmaktadır.
Pazar günleri ise burada köy pazarı kurulmaktadır.

Kale içi ve Süleyman Han Camii ( Sığacık Camii )

Sığacık'tan ayrılmadan önce burada kurulan  köy pazarına da uğruyoruz.  Bazı arkadaşlarımız pazar alış verişlerini burada  yapıyor. Burada köylülerin kendi ürettiği doğal ( organik )  ürünler satılıyor.


Organik ürünlerin satıldığı sığacık köy pazarı



Kale içinde bir sokak.


Kale içi / Sığacık.

Sığacık'ta, yorgunluk çaylarımızı  bir arkadaşımızın getirdiği
 pasta ve börekleri yiyerek  içiyoruz.
Bir başka doğa yürüyüşünde buluşmak umudu ile, hoşçakalınız sevgili doğa severler.  

24 Ocak 2013

SARI PAPATYA ( Hikaye )

Karahindiba, nam-ı diğer  'Sarı papatya' / Hikaye.
Maho ( Mahmut ), annesi onu doğururken öldüğü için  'ben katil olarak doğmuşum.' diyordu. Babası ve üvey annesi tarafından devamlı dövülüp istenmediği için de 12 yaşında evden kaçıp İstanbul'a gelmişti.  Gidecek hiç bir  yeri olmadığı için de parklarda yatmış, çöplerden topladığı ekmekleri yiyerek, hırsızlık yaparak büyümüştü.

17 yaşında bir kavgada gözünün birini kaybedince,  adına bir de kör sıfatı eklenmiş.
Arkadaşları ile birlikte işledikleri bir suç onun üzerinde kalınca, 8 yıl yattığı cezaevi yılları onun için iyi bir eğitim olmuş.
Cezaevinden çıktığında artık o eski Maho değildir.  Hiç bir şeyden korkmayan, kimseyi sevmeyen, acımasız bir insan yapmıştır.  Cezaevi onu ıslah edeceğine  tam bir  canavar yaratmıştır.

Kör Maho, kısa zamanda kurduğu çetesi ile adını yeraltı dünyasında duyurur, artık o herkesin korktuğu ünlü bir mafya babasıdır.  İşlemediği suç, girmediği pis iş kalmaz, defalarca cezaevine girer çıkar, her defasında daha da güçlenir, namı her yer de duyulur.
Ancak sonunda  idam cezası  yiyince, artık onun için yolun sonu görünmüştür. Su testisi su yolunda kırılacaktır...
                                       xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Kovuşa geldiğimde, tek boş yer onun ranzasında olduğu için alt üst yatmaya başlamıştık.  Maho  esmer,  iri yarı ve karanlık  bakışlı bir adamdı.  Fazla konuşmazdı, ancak söyledikleri kovuşta emir kabul edilirdi. Gardiyanlar da ondan mahkumlar gibi  çekinir ve korkarlardı.
Bir gün kitap okurken 'baksana!'  demesi ile başlayan diyaloğumuzun, o zaman  arkadaşlığa dönüşeceğini hiç düşünmemiştim.

 Ölüm cezası yargıtay tarafından da onaylanmıştı. İlkokul üçüncü sınıfa kadar gittiğinden,  gelen resmi  yazıları bana okutup açıklatıyordu.
Herkesin korkup yanından kaçtığı  bu insan,  belki de gazeteci olduğum için ilgimi çekmeye başlamıştı. Hayat hikayesini kendinden dinlemek  istiyordum.
Bir gün kovuşta çıkan bir kavga bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı. Artık her yere beraber gidiyor ve birlikte hareket ediyorduk.

Cezaevi avlusunda birlikte volta atmaya başlamıştık.  Çok az konuşan Maho, bana hayat hikayesini en ince detaylarına kadar anlatmaya başlamıştı.
Her şeyi daha  güçlü olmak için yaptığını söylüyordu. Kanun, hukuk onun için boş şeylerdi. Güçlü olanın her zaman haklı olduğunu, bunun için de kötü olmak, kimseye acımamak lazım diyordu.

En çok otuz yıldır gitmediği köyünü özlediğini söylüyordu, öğretmenini, köpekleri Karabaşı, beraber oynayıp okula gittikleri komşularının sarı saçlı kızı Elif'i  hala unutmamıştı. Ondan  söz ederken gözlerinin içi gülüyordu. Belki evlenmemiştir diyordu.

Kaçınca köyüne gideceğini, annesinin mezarını ziyaret edeceğini ve daha sonra da yurt dışına kaçacağını söylüyordu. Babasına olan kini hala geçmemişti, ondan söz ederken gözlerindeki nefret hala okunuyordu.

Bir gün yine avluda birlikte olta atıyorduk,  birden durdu ve yere  eğildi.  Ben yere  bir şey düşürdüğünü sandım.  Meğer, duvarın dibinde betonun çatlakları arasında bir karahindiba otunun çiçek açtığını görmüştü.
İlk defa onu bu kadar heyecanlı ve mutlu görüyordum. Bir yabani  çiçeği bu kadar çok değer vermesi beni şaşırtmıştı.
Maho, birden herkese buraya gelin diye bağırmaya başlamıştı. Mahkumlar ve gardiyanlar etrafımızda toplanmış, öyle bakıyorlardı. Maho, eli ile, ancak dikkatlice bakınca fark edilebilen karahindiba çiçeğini göstererek 'ona dokunanı yakarım!' dedi. Daha sonra da,  çiçeğin etrafını küçük bir çakıl taşı ile çizerek çember içine aldı.

Artık avluya çıktığımızda doğru karahindiba çiçeğinin yanına gidiyorduk. Betonun çatlaklarını genişletmiştik, karahindiba yaprak açmış, yeni tomurcuklar vermeye başlamıştı. Maho ona 'sarı papatyam' diyordu. Çocukluk aşkından sonra yok olan içindeki sevgi duygusunu,  bu çiçek yeniden uyandırmıştı.

Bir gece sabaha karşıydı, gardiyanlar Maho'yu  kovuştan götürmeye  geldiler. Bu kadar kısa zamanda infaz edileceğini hiç birimiz beklemiyorduk. Kaçmak için planlar kuruyordu, şaşkın ve korkmuştu, titriyordu.
Onu ilk defa böyle görüyordum. Bense ayağa kalkmış öyle duruyordum, ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşımı idam etmeye götürüyorlardı.
Yanımdan geçerken 'sarı papatyam belki bu gün yeni çiçek açmıştır' dedi.

Sabahleyin bir an önce avluya çıkmak, karahindiba çiçeğini yanına gitmek istiyordum. Perişan bir haldeydim, arkadaşım idam edilmişti.  Gardiyanlar, mahkumlar Maho'dan kurtuldukları için kovuşu bayram yerine çevirmişlerdi.

Sonunda karahindiba çiçeğinin olduğu havalandırma alanına  gelmiştim.  Gardiyanlar  Kör Maho'nun 'sarı papatya'sını çoktan çiğneyip ezmişlerdi.  Gece arkadaşım  idama giderken ne yapacağımı bilememiş,  arkasından baka kalmıştım.  Ezilmiş olan  karahindiba çiçeğini yerden  aldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.

15 Ocak 2013

KOCA YEMİŞ AĞACIM ÇİÇEK AÇTI

Bazı yabani bitkileri, ağaçları yetiştirmek kolay olmuyor.  Yetişse bile, doğadaki gibi olmuyor.

Bunları şunun için söylüyorum; bir kaç yıldır bahçeme  bu yörede ( Seferihisar )   doğal olarak yetişen koca yemiş fidanı dikiyorum  ama bir türlü tutturamadım.  Tam umudumu kesmiştim ki; bir arkadaşım benim için özel olarak saksıda  yetiştirdiği bir fidan getirdi.  İlkbaharda  diktiğim bu  koca yemiş fidanı şimdi de  çiçek açarak sürpriz yaptı.  Umarım meyve de verir de burada sizlerle paylaşırım.
Sağlık sorunları olan  bu arkadaşıma şifalar diler çok teşekkür ederim.

Koca yemiş, çok güzel  bir bitki. Rengarenk meyveleri ve inci gibi çiçekleri ile son derece dekoratif. Yapraklarını dökmüyor olması ise bir başka güzel tarafı. Bahçesi olan arkasaşlara, iklim şartları uygunsa  tavsiye ederim. 

Şimdi de gelin bu bitkiyi biraz daha yakından tanıyalım.

Arkadaşımın hediye ettiği koca yemiş fidanı 
                                                              KOCA YEMİŞ ( Arbatus unedo ) 

Bilimsel adı (Arbatus unedo olan  koca yemiş, fundagiller ( Ericaceae ) familyasından, herdem yeşil,  çalı formunda  bir bitkid türüdür.  Kıyı bölgelerimizde doğal olarak yetişir, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak da  yetiştirilir. 

Giresun yöresinde 'enderek' denir, bazı yörelerde ise  'davulga', 'dağ çileği' gibi adlarla bilinir. 
Koça yemiş ilginç bir bitki; sonbahar ve kışın hem  çiçek açıyor, hem de meyveleri olgunlaşıyor.   Küre şeklindeki  kırmızı renkli meyveleri lezzetli olup yenir. 

Koca yemiş hermafrodit ( erdişi ) bir bitki olduğundan tozlaşma sorunu olmuyor. Tohumdan, çelikle ve kökten ayırma ile üretilir. 
Güneşli yerleri ve ılıman iklimi severse de soğuğa ve kuraklığa da dayanıklıdır.Toprak bakımından seçici değildir, yavaş büyür. 
Koca yemiş meyvesi  alkaloit  olduğundan fazla yenmemesi gerekmektedir, benden hatırlatması.

Güncelleme

Yukarıda hikayesini anlattığım koca yemiş ( kocayemiş şeklinde de yazılmaktadır. )  ağacım bu yıl ( 13.12. 2014 ) daha çok çiçek açtı ve ilk defa  meyve verdi. .
Koca yemiş ( Arbatus unedo )  çiçeği  


Henüz olgunlaşmamış koca yemiş meyveleri 


Ve ilk meyve


Bu konuda ki bir başka yazımı da, linki tıklayarak  okuyabilirsiniz.
http://kadirbekci53.blogspot.com/2011/12/koca-yemisi-en-cok-kim-sever.html.


7 Ocak 2013

FADİK İLE MOR MENEKŞE


Mor Menekşe
Zamanın birinde ormanlarla kaplı şirin mi şirin bir dağda Fadik adlı küçük bir kız ve yaşlı annesi yaşıyormuş.Fadik her gün köpekleri Horhor'la beraber keçileri Zıpzıp'ı otlatmaya gider,annesi ise onlara kulübelerinde ormandan topladığı  otlardan,mantarlardan  yemek yaparmış.

Çok fakir olmalarına rağmen küçük kız ve annesi ormanda yaşamaktan çok mutluymuşlar.Ancak bir gün Fadik'in hastalanması ile bu mutlulukları bozulmuş.Annesi ne yaptıysa Fadik'in hastalığına bir çare bulamamış,küçük kız gün geçtikçe sararıp solmaya başlamış.

Fadik, bir gün  rüyasında mor renkli çok güzel kokan bir çiçek görmüş. Annesine rüyasında gördüğü bu çiçeği koklarsa  iyileşeceğini söyleyerek bulmasını istemiş.

Mevsim kış olduğu için  çiçek açmış çok az bitki varmış,olanlarda mavi renkli değilmiş.
Küçük kızın annesi her gün dağlarda kızının istediği çiçeği arıyor eve dönerken de yemek yapmak için  karların altından ot topluyormuş.

Yine bir gün eve dönerken çalıların arasında bulduğu  menekşelerin yapraklarından  toplamış, o zamanlar bu bitki çiçek açmıyor, sebze olarak yeniyormuş.
Menekşe, küçük kızın hikayesini duyunca; ilk defa çiçek açmadığına çok üzülmüş. Keşke benimde mor renkli çiçeklerim olsaydı diye hayıflanmış.

Sabah olunca Fadik'in annesi Horhor'la tekrar  dağların yolunu tutmuş, ama yine aradığı  çiçeği bulamamış.Yemek yapmak için daha önce topladığı menekşelerin olduğu yere geldiğinde; burnuna çok güzel  kokular gelmeye başlamış. Çalıların altına eğilince, menekşelerin karların altından  mor çiçekler açtığını, bu güzel  kokularında onlardan geldiğini anlamış.

Sevinçle çiçekleri toplayarak kulübeye,kızına koşmuş. Mor menekşeleri koklayan Fadik, tekrar eskisi gibi koşup oynamaya başlamış. Horhor ve Zıpzıp'ta ona katılmışlar.

Yaşlı kadın kızının sağlığına kavuşmasına çok sevinmiş. Fadik'e, topladığı  mor menekşelerden küpe ve kolye yapmış.
Eskisi gibi ormandaki kulübelerinde hep beraber daha nice yıllar mutlu bir şekilde yaşamışlar.

27 Aralık 2012

AĞAÇ DİKMEK İBADETTİR

Falih Rıfkı Atay,  'Babamız Atatürk' adlı eserinde Atatürk'ün ağaç sevgisi ile ilgili olarak şunu anlatmaktadır;  Diyarbakır kırsalında atla giderlerken İsmet Bey'e, 'Çabuk bana yeni bir din bul. Ağaç dini.. Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsun.' der.
Atatürk'ü bu kadar isyan ettiren,  çevrede tek bir ağacın dahi olmamasıdır. Ağacın tek bir dalını dahi kestirmemek için köşkünün yerini değiştirten ( Yürüyen Köşk-Yalova ),  kesilen bir iğde ağacı için ağlayan Atatürk, bize ağacı ne kadar çok sevdiğini göstermektedir.

Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle, doğada dengeler hızla bozulmaya başlamıştır. İnsan sayısı hızlı bir şekilde artarak doğaya ve diğer canlılara zara vermeye başlamıştır. Doğa kuralları hesaba katmadan sadece insan merkezli kalkınma modelleri sorunlar yaratmaya başlatmıştır. Hava, toprak ve sular kirlenmeye, ormanlar, sular azalmaya, dünyamız ısınmaya başlamıştır. En zeki varlık olan insan, bindiği dalı kesmeye  başlamıştır.
Doğa  ve insanı esas alan yeni bir toplum düzeni kurmalıyız.  Sürdürebilirlik denilen bu anlayış; gelecek kuşakların gereksinmelerinde göz önünde bulunduran, günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan, doğa ile barışık olmalıdır.

Doğa denince aklımıza ilk gelen şeylerden biri de ormanlar ve onları oluşturan ağaçlardır. Ormanların sayılmayacak kadar çok yararı vardır, bitkiler olmadan diğer canlıların yaşaması mümkün değildir. Ancak ona gereken önemi verip koruduğumuz pek söylenemez. Ülkemizde ve dünyada ormanların gün geçtikçe azalması bunun bir sonucudur.

Bu yıl yine ağaç dikme zamanı geldi, ne mutlu doğa dostlarına. Dikili bir ağacım yok diyenler; Gelin sizde bu şenliğe  katılın, ağaç dikerek doğaya olan borcumuzu ödeyelim.

Ağaç dikme kampanyalarına katılalım.TEMA gibi çevre ve doğa dostu kurumlara yardım edelim. Çocuklarımızın da bu kampanyalara katılmalarını sağlayalım, ağaç dikmesini, doğayı daha çok sevmelerine yardımcı olalım.
Diktiğimiz her ağaçlarla  gurur duyalım ..! Yeşil bir dünya için elele verelim.


Türkiye'de cittaslow  hareketini başlatarak diğer şehirlerimize öncülük eden Seferihisar
Belediyesi  ' Evlilik  Ormanı '  kurarak yurdumuzun ağaçlandırılmasına da ilginç bir proje  ile
destek vermiştir.
Evlilik ormanı / Cittaslow Seferihisar
Sitemizin ( Bahçeköy Sitesi  / Seferihisar  ) yoluna diktiğim fıstık çamlarım büyüyor. 
Bu sayfa son olarak 07.01.2016 tarihinde güncellenmiştir.

22 Aralık 2012

ÖLMEZ AĞAÇ

Zeytin ağacı, namı diğer ölmez ağaç 
( Olea europaea )

Yaşlı zeytin ağaçlarına dikkatli bir şekilde  bakarsanız, onların diğer ağaçlardan daha  farklı olduğunu anlarsınız. Doğanın bahşettiği uzun yaşamanın verdiği bir sorumluluğu taşır gibidirler. Estetik bulur musunuz bilmem ama, bana göre her biri  doğal bir sanat eseridir. Bu nedenle nerede yaşlı bir zeytin ağacına rastlasam bir süre durur bakarım, hatırını sormak, sohbet etmek gelir içimden. Bir dost gibi fotoğraf çektiririm, birlikte. Konuşmasalar da bir şeyler anlatırlar sanki size !
Zeytine sadece bir ağaç olarak  bakmak doğru değildir, onlar aynı zamanda  tarihin canlı tanıklarıdır. Dile gelseler kim bilir bizlere neler, neler anlatırlardı. 

Zeytin ağacının biyolojik ve morfolojik özellikleri  incelendiğinde;  bunun nedenleri daha iyi anlaşılır. Kurak ve fakir toprakların bitkisi olan zeytin ağacı buna  göre dizayn olmuştur. Turp denilen kökü, su ve besin depolama görevi yerine getirir. Bu yüzden, başka  ağaçların yaşayamadığı yerlerde çok rahat  ve çok uzun süre varlığını sürdürebilir. 
  
Zeytin ağacı'nın en ilginç yeri ise yaşlandıkca değişim geçiren  gövdesidir. Yaşlandıkça şekli bozulan zeytin ağacının gövdesinin içi de zamanla çürür ve ölür. Dalları besleyen gövde birbirinden ayrılarak her biri bağımsız bir şekilde gelişir.  Bu nedenle ağacın bir kısmı öldüğünde, diğer kısımları yaşamaya devam eder. 

Zeytin ağacının gövdesi yeni kökler  yapabilir. Her yaştaki zeytin ağacının; korkmadan kökleyerek  yeri değiştirilebilir. 

Çok uzun yaşadığı için  'ölmez ağaç' da denilen zeytin ağacının, meyvesi ve yağı gibi yaprağı da  değerlidir. Zira, bilim insanları zeytin ağacın  uzun yaşamasının sırrının yaprağında  saklı olduğu ortaya çıkarılmışlardır.
Kurak ve çorak arazilerin bu vefakar,  bir o kadarda yaralı olan bu  ağacın kıymetini bilelim ve koruyalım. 
İzmir ve Seferihisar çevresinden çekmiş olduğum,  yaşlı zeytin ağacı fotoğraflarını ilginç bulacağınızı umuyorum. İyi seyirler. 
Yaşlı zeytin ağacı ( Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Anıt zeytin ağacı ( Teos Antik Kenti )
Teos Doğa Sporları Grubu ( 27 Ocak 2013 9

Yaşlı zeytin ağacı ( Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar. )

Yaşlı zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Zeytin ağacı ve altında yatan  koyunlar ( Seferihisar / İzmir )

Anıt zeytin ağacı
( Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı zeytin ağaçları ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Yaşlı  zeytin ağacı ile poz veriyoruz. ( Beyler / Seferihisar ) 

Yaşlı  zeytin ağacı ve gövdesinde biten  dağ lalesi. 

Yaşlı bir zeytin ağacı ( Eski Orhanlı, Seferihisar / İzmir )

Anıt zeytin ağacı ve Teos Antik Kenti'nin taşları
( Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar ) 


Su içinde ki yaşlı zeytin ağaçları
( Seferihisar / İzmir ) 

Yaşlı  zeytin ağacı ( Seferihisar / İzmir )

Anıt zeytin ağacı
( Germiyan Mah. Çeşme / İzmir )

Anıt zeytin ağacı
( Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar )

Gövdesinde  sarmaşık bitmiş olan yaşlı bir zeytin ağacı
( Beyler, Seferihisar / İzmir )

Yaşlı bir zeytin ağacı 
( Beyler Mah. Seferihisar / İzmir )

Çok yaşlı bir zeytin ağacı
( Urla / İzmir )

( Zeytin ağacı ile ilgili bir başka  yazımı da, aşağıda ki linki tıklayarak okuyabilirsiniz. http://kadirbekci53.blogspot.com/2010/01/zeytin.html )