|
Karahindiba, nam-ı diğer 'Sarı papatya' / Hikaye. |
Maho ( Mahmut ), annesi onu doğururken öldüğü için 'ben katil olarak doğmuşum.' diyordu. Babası ve üvey annesi tarafından devamlı dövülüp istenmediği için de 12 yaşında evden kaçıp İstanbul'a gelmişti. Gidecek hiç bir yeri olmadığı için de parklarda yatmış, çöplerden topladığı ekmekleri yiyerek, hırsızlık yaparak büyümüştü.
17 yaşında bir kavgada gözünün birini kaybedince, adına bir de kör sıfatı eklenmiş.
Arkadaşları ile birlikte işledikleri bir suç onun üzerinde kalınca, 8 yıl yattığı cezaevi yılları onun için iyi bir eğitim olmuş.
Cezaevinden çıktığında artık o eski Maho değildir. Hiç bir şeyden korkmayan, kimseyi sevmeyen, acımasız bir insan yapmıştır. Cezaevi onu ıslah edeceğine tam bir canavar yaratmıştır.
Kör Maho, kısa zamanda kurduğu çetesi ile adını yeraltı dünyasında duyurur, artık o herkesin korktuğu ünlü bir mafya babasıdır. İşlemediği suç, girmediği pis iş kalmaz, defalarca cezaevine girer çıkar, her defasında daha da güçlenir, namı her yer de duyulur.
Ancak sonunda idam cezası yiyince, artık onun için yolun sonu görünmüştür. Su testisi su yolunda kırılacaktır...
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Kovuşa geldiğimde, tek boş yer onun ranzasında olduğu için alt üst yatmaya başlamıştık. Maho esmer, iri yarı ve karanlık bakışlı bir adamdı. Fazla konuşmazdı, ancak söyledikleri kovuşta emir kabul edilirdi. Gardiyanlar da ondan mahkumlar gibi çekinir ve korkarlardı.
Bir gün kitap okurken 'baksana!' demesi ile başlayan diyaloğumuzun, o zaman arkadaşlığa dönüşeceğini hiç düşünmemiştim.
Ölüm cezası yargıtay tarafından da onaylanmıştı. İlkokul üçüncü sınıfa kadar gittiğinden, gelen resmi yazıları bana okutup açıklatıyordu.
Herkesin korkup yanından kaçtığı bu insan, belki de gazeteci olduğum için ilgimi çekmeye başlamıştı. Hayat hikayesini kendinden dinlemek istiyordum.
Bir gün kovuşta çıkan bir kavga bizi birbirimize iyice yaklaştırmıştı. Artık her yere beraber gidiyor ve birlikte hareket ediyorduk.
Cezaevi avlusunda birlikte volta atmaya başlamıştık. Çok az konuşan Maho, bana hayat hikayesini en ince detaylarına kadar anlatmaya başlamıştı.
Her şeyi daha güçlü olmak için yaptığını söylüyordu. Kanun, hukuk onun için boş şeylerdi. Güçlü olanın her zaman haklı olduğunu, bunun için de kötü olmak, kimseye acımamak lazım diyordu.
En çok otuz yıldır gitmediği köyünü özlediğini söylüyordu, öğretmenini, köpekleri Karabaşı, beraber oynayıp okula gittikleri komşularının sarı saçlı kızı Elif'i hala unutmamıştı. Ondan söz ederken gözlerinin içi gülüyordu. Belki evlenmemiştir diyordu.
Kaçınca köyüne gideceğini, annesinin mezarını ziyaret edeceğini ve daha sonra da yurt dışına kaçacağını söylüyordu. Babasına olan kini hala geçmemişti, ondan söz ederken gözlerindeki nefret hala okunuyordu.
Bir gün yine avluda birlikte olta atıyorduk, birden durdu ve yere eğildi. Ben yere bir şey düşürdüğünü sandım. Meğer, duvarın dibinde betonun çatlakları arasında bir karahindiba otunun çiçek açtığını görmüştü.
İlk defa onu bu kadar heyecanlı ve mutlu görüyordum. Bir yabani çiçeği bu kadar çok değer vermesi beni şaşırtmıştı.
Maho, birden herkese buraya gelin diye bağırmaya başlamıştı. Mahkumlar ve gardiyanlar etrafımızda toplanmış, öyle bakıyorlardı. Maho, eli ile, ancak dikkatlice bakınca fark edilebilen karahindiba çiçeğini göstererek 'ona dokunanı yakarım!' dedi. Daha sonra da, çiçeğin etrafını küçük bir çakıl taşı ile çizerek çember içine aldı.
Artık avluya çıktığımızda doğru karahindiba çiçeğinin yanına gidiyorduk. Betonun çatlaklarını genişletmiştik, karahindiba yaprak açmış, yeni tomurcuklar vermeye başlamıştı. Maho ona 'sarı papatyam' diyordu. Çocukluk aşkından sonra yok olan içindeki sevgi duygusunu, bu çiçek yeniden uyandırmıştı.
Bir gece sabaha karşıydı, gardiyanlar Maho'yu kovuştan götürmeye geldiler. Bu kadar kısa zamanda infaz edileceğini hiç birimiz beklemiyorduk. Kaçmak için planlar kuruyordu, şaşkın ve korkmuştu, titriyordu.
Onu ilk defa böyle görüyordum. Bense ayağa kalkmış öyle duruyordum, ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşımı idam etmeye götürüyorlardı.
Yanımdan geçerken 'sarı papatyam belki bu gün yeni çiçek açmıştır' dedi.
Sabahleyin bir an önce avluya çıkmak, karahindiba çiçeğini yanına gitmek istiyordum. Perişan bir haldeydim, arkadaşım idam edilmişti. Gardiyanlar, mahkumlar Maho'dan kurtuldukları için kovuşu bayram yerine çevirmişlerdi.
Sonunda karahindiba çiçeğinin olduğu havalandırma alanına gelmiştim. Gardiyanlar Kör Maho'nun 'sarı papatya'sını çoktan çiğneyip ezmişlerdi. Gece arkadaşım idama giderken ne yapacağımı bilememiş, arkasından baka kalmıştım. Ezilmiş olan karahindiba çiçeğini yerden aldım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım.