Kanlı çınar |
Çınar ağacının köklerinin bir kısmı dışarıda, uçlarından kırmızı renkli bir su damlıyor. Vadi içinde akan dere buradan doğuyor. Bazı minareler suya kırmızı bir renk vermiş olacak. Bir süre durup bu ilginç manzarayı seyrediyoruz. Daha sonra da dereyi geçip ağacın etrafındaki küçük düzlüğe dolanıyoruz.
Ağacının gövdesinin içinde, üç dört insanın rahatlıkla sığacak kadar büyük bir kovuk var. Çobanlar İçinde zaman zaman ateş yakmış. Ağacın hemen yanında mezar olduğu söylenen bir taş var. Etraftaki çalılara ve çınar ağacının alçak dallarına dilek için küçük bez parçaları bağlanmış. Define avcıları ise ağacın etrafını yer yer kazmışlar.
Arkadaş Paul, Kanada'lı bir bir botanikçi. Fransızca ve Türkçe biliyor. Araştırma yapmak için daha önce de bir kaç kez Türkiye'ye gelmiş.
Paul, isminin aksine iri yarı bir insan, kırk yaşlarında. Neşeli bir insan, seyahat etmeyi, gezmeyi çok sevdiğini belirtiyor, tam bir doğa aşığı. Biraz Fransızca bildiğim için, Paul ile Türkçe Fransızca karışımı bir dille konuşuyoruz
Kasabadan çıkarken aldığımız poğaçaları çınar ağacının içindeki kovukta yiyoruz. Paul ağacın hikayesini merak ettiğini söylüyor.
Buraya daha önce geldiğim zaman, bir çobandan dinlediğim Nazlı ile Yusuf'un trajik öyküsünü anlatıyorum.
Zengin bir beyin kızı olan Nazlı, babasının altınlarını çalarak Aydın dağlarında koyunlarını otlatan Yusuf'a kaçar. Ama çoban koyunlarını bırakıp kaçmayınca, beyin adamlar bir gece iki sevgiliyi bir ağacın kovuğunda uyurken bulurlar ve öldürürler. Altınları ise bulamazlar.
Nazlı ile Yusuf'un birbirlerine sıkıca sarılı cesetlerini ise ayıramadıkları için aynı mezara gömerler.
Bir efsaneye göre; Nazlı ile Yusuf bu ağacın kovuğun da uyurken öldürülmüştür. Bu yüzden de o günden sonra bu ağaç köklerinden kırmızı bir su akmaya başlamıştır. Bu nedenle adına kanlı çınar denmiştir. Ağacın yanındaki taşın ise Nazlı ve Yusuf'un mezarı olarak kabul edilir.
Poul, ağaçların, çiçeklerin bütün toplumların kültürlerinde önemli bir yer tuttuğunu belirtiyor. İnsanların dilek duygularını dile getirmek için bitkilerden yararlandığını söyliyor.
Bir süre sonra geldiğimiz yoldan geriye dönüyoruz. Yolda Paul'a ağaçların duyguları olup olmayacağını soruyorum. Poul 'Olmasa çınar ağacı kan ağlar mı hiç. ' diyerek anlattığın hikayeye gönderme yapıyor.
Kasabadaki bazı anıt ağaçları da Paul'a gösterdikten sonra, onu oteline bırakıp evime dönüyorum. Ancak kafamdaki soruyu bir türlü unutamıyorum.
Bu nedenle gece de bir türlü uyuyamıyorum, tutmuyor, kalkıp kanepeye uzanıyorum. Bu sırada Nazlı'nın sakladığı altınları ağacın kovuğunda buluyorum, altınları alırken çınar ağacının dalları birer yılan olup üzerime doğru gelmeye başlıyorlar. Eşimin sesi ile uyanıyorum.
.
Sabahleyin Poul ile Nif dağına çıkmak için tekrar buluşuyoruz. Dünyada sadece bu dağlarda yetişen bir bitkiyi arayacağımız için çok heyecanlıyız.
Poul, birden yolda arabayı duruyor; bu defa dün sorduğum soruyu o bana yöneltiyor.
Anlaşılan Paul'u de gece bu konuyu hayli düşündürmüş. Bu defa ben çok emin bir şekilde var diyorum. Poul yüzüme bakıyor, nasıl bu kadar emin olduğum merak ettiğin anlıyorum.
Gece gördüğüm rüyayı anlatıyorum. Çınar ağacının dallarının yılan haline gelip üzerime doğru geldiğini söylüyorum.
Paul, define avcılarının şimdiye kadar Nazlı'nın altınlarını neden bulamadıkları anlaşılıyor diyor. Gülerek yolumuza devam ediyoruz.
A.Kadir Bekçi.
Çok keyifli güzel ve düşündürücü bir yazı olmuş..
YanıtlaSilBende her canlının olduğu gibi bitkilerin de duyguları olduğuna inanıyorum. Hatta bitkilerin insanlardan daha üstün özelliklerinin olduğunu da düşünüyorum...
Bu güzel yazı için teşekkürler...
Merhaba Dilek Hanım,
YanıtlaSilBitkilerin duyguları var mı yok mu bu bilimin işi,ben konuyu hikayeleştirerek dikkat çekmek istedim.Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.Selamlar.
Güzeldi.
YanıtlaSilTeşekkür ederim,sağolunuz.
Sil